İnsanın varoluşla olan etkileşimini anlamada önemli bir kritik nokta. Öleceğini bilme.
Ölümle olan yakın temas, insan için öncelikle yaşamın, yaşıyor olmaktan daha önemli bir anlamı olduğuna olan kanaat oluşturma ihtiyacını doğurur. Eğer yüksek ideallere sahip olur, yaşamı, ondan daha değerli bir anlam için tüketirsem, ölümün vereceği acıdan uzaklaşabilirim, ölüyorum ama şunları bunları bıraktım yaptım gibi diğer canlıların umrunda bile olmayan bir yaklaşımı doğurmaktadır. Bu kaçınılmaz bir durumdur. Çünkü sürüngen beyin yaşamda kalmaya programlanmıştır ve ölüm - ölüm tehlikesi gibi durumlar onun için tam bir alarm nedenidir. İnsanın ölümden korkmasının en önemli nedenlerinden biri yaşamsal güdülerin merkezi sürüngen beyin ve limbik sistem. Bu nedenle ölümün yaşamın ta kendisi olduğunu anlamak gerekiyor. Otofaji ve mitofaji gibi en temel intihar mekanizmaları, BÜTÜNÜN YAŞAMDA KALMASInı öncülleyen yaşamdan vazgeçiş örnekleridir. Enerji üretmekte sorun yaşayan mitekondrilerin kendini imha etmesi, gerektiğinde çekirdeğe ÖL emrini vermesiyle başlayan planlı hücre ölümü, organizmayı yaşamda tutar. Diğer yandan doğan bir çok yavru hayvan, diğer canlıların yem i olur. Örnekten geçilmez doğada bu konuda.
İnsan olarak bizler kendimizi çok değerli görme eğiliminde olduğumuz için -homosapiens nevroza-, ölümü haketmediğimizi, bizim acılardan uzak olmamız gerektiğini zannedecek kadar yüksek bir egoya sahibiz. Sadece ölümlülüğünü bilmenin getirdiği şeyler değil, yaşamdaki acılardan bile rahatsız olan, ÖZEL ötesi varlıklarız gibi yaşıyoruz. Biliyoruz ki, doğayı bilinçli olarak her yönüyle tahrip eden tek türüz. Düz mantık bakarsak ölümü de, hastalık, acı vs yi de gayet hak ediyoruz.
Biraz büyük resme bakarsak, entropik bir evrende yaşamda kalmanın sınırlı bir süresinin olmak zorunda olduğunu, ölümün bu sürecin devamı için olmazsa olmazlığını kabul etmek zorundayız. Eğer gerçekten özel olmak istiyorsak, yaşamın kendisini, ondan alınacak en iyi sonucu gözeterek yaşamamız gerekir. Bu çaba ve özene sahip olmadan kişinin kendini değerli hissetmesi, ölümü kötü görmesi gibi sanal ve egoya dayalı hayallerin hiçbir önemi ve anlamı yoktur.
Diğer canlıların özel olarak ölümle ilgili bir kaygıları olmadığını düşünülmekte. Eğer bizim anlamlı bir kaygımız olacaksa, yeme içme üreme dışında yani diğer canlılardan farklı bir eylemimiz olmak zorunda. FAALİYETten bağımsız bir iddianın hükmü yoktur.
Kaynaklar
- Yazar Yok. Felsefe Ve Ölüm. (31 Aralık 2019). Alındığı Tarih: 31 Aralık 2019. Alındığı Yer: Bağlantı | Arşiv Bağlantısı