Aslında o kadar da kopuk değil. Sadece günlük hayatta formüllerle uğraşmıyoruz. Ama deneyimlerimiz bize içsel bir öngörü sunuyor. Örneğin düdüklü tencerenin buharı çıkmazsa o düdükten patlayacağını biliyorsun. Bunu oturup sıcaklık/hacim/basınç formülleriyle yapmıyorsun sadece. Ya da gidip çıplak elle prize dokunmuyorsun. Biliyorsun ki 220volt sana zarar verir. Veya bir kavanoz açarken kapağı sıcak suya daldırıyorsun. İç basınç dış basınç farkı var demiyorsun ama bunu biliyorsun. Yolda giderken sana bisiklet mi çarpsa yoksa kamyon mu çarpsa daha çok zarar verebileceğini biliyorsun. Elbette kamyon daha çok zarar verir çünkü kütlesi bisiklete göre daha fazla. Bu yüzden kamyonun momentumu çok daha fazla.
Bunun gibi yüzlerce deneyimlerimizden bildiğimiz fizik olayı var. Sadece oturup hesap yapmıyoruz. E ama fizik çalışmıyoruz burada diyebilirsin. Fizikçiler de formülleri belli bir toleransta işletiyor. Örneğin pi sayısını noktadan sonra 1 milyonuncu basamağını hesaplamıyor. Çünkü adama belki noktadan sonra 3 basamak yetiyor.
Günlük hayatta yaptığımız ise hassaslık seviyesini o kadar kabaca tutuyoruz ki formüle gerek kalmıyor. Ama ev hanımları bile formül olarak bilmese de tanım olarak biliyor. Bebekler bile 1 kere sıcağı deneyimlediğinde artık o şey benim canımı acıtır diye dokunmuyor.
Ha tabi şundan da bahsetmek lazım. Bir üst yazıda belirtildiği gibi işin temelleri verilir. Basit ve çoğu etkeni ihmal edilmiş fizik soruları bir öğretim tekniğidir. Aynı şey matematikte de vardır hatta ingilizcede bile vardır. Mesela Türkçe öğrenecek olsaydın sana ilk başta merhaba demeyi öğretirlerdi. Peki sen günlük hayatta kaç kere duydun merhaba kelimesini? Kişi kullanacak bile olsa meraba diye yuvarlar. İşin özeti sana yığınlar hakkında bilgiler öğretilir. Sen o bilgiler birbirinden alakasız zannedersin ama günün sonunda onlar birleşir. Matematik, fizik, geometri ve ingilizce dersinden öğrendiklerini birlikte kullanırsın. Bildiğim kadarı ile buna silo eğitim deniliyor.