Eğitim-ögretim sistemi üzerine çokça düşünmüş, sistem ile ilgili uyum sağlayamamış, çatışmış biri olarak bu konuda söyleyeceklerim var! Yukarda bahsettiğiniz durumun temel sebebi, Türkiye özelinde, eğitim-öğretimin bilimden hayli uzak oluşu ve eğitim-öğretimin (en azından üniversite düzeyine kadar, çoğunlukla) amaçtan çok salt bir araca dönüşmüş olması. Sistemik birtakım başka problemler de cabası; örneğin Türk eğitim-öğretim sistemine yapıl(a)mayan finansal yatırımlar, aynı zamanda yapılan ideolojik yatırımlar, sistemin bu kadar yüksek bir genç nüfusu kaldıramaması, öğretmen kalitesi ve niceleri... Elbette, yukarda açtığınız bahis ile en çok ilişiği olan durum öğretmen kalitesi.
Türkiye'de "öğretmenlik" mesleği maddi anlamda da sosyal statü anlamında da ortalamanın altında bir konumda (unun da nedenleri anlatılabilir fakat burada girmeye lüzum yok). Dolayısıyla bu mesleği icra ettiğini zannedenlerle dolu kurumlar. Öğretmenler niteliksiz, belirli bir müfredatı biliyorlar ve yıllar bu boyu müfredatı takip ediyorlar, ezbere anlatıyorlar. Yıllar yıllar aynı (belki benzer) şeyleri anlatan "öğretmenler" sürekli değişen (güncellenen) yeni bilgileri takip edemiyorlar. Haberdar dâhi değiller. En nihayetinde aynı müfredatı öğrenen becerikli bir öğrenciden -bilgi düzeyi anlamında- farkları kalmıyor. Bu şekilde, ezbere devam ediyorlar. Kimileri güncel bilgiden haberdar olsa da, bu bilginin müfredata girmesi yıllar (20-30 yıllık örnekler mevcut) alıyor. En nihayetinde, bilinçli öğretmenler de müfredat dışına çıkmak istemiyorlar ve yanlışı, eksiği öğretilmeye devam ediliyor. Çünkü öğretmen düşünüyor ki; bu bilgi müfredatta yok, o halde öğrencinin bu bilgiye ihtiyacı yoktur çünkü herhangi bir "sınav"da karşısına çıkmayacaktır. İşte tam bu noktada, eğitim-öğretim dediğimizin nasıl bir amaçtan ziyade salt bir ölçme aracına dönüştüğünü görüyoruz. Bilgiler bilgilenmek için değil de, sınavlar için var. Bilgiler bilimde değil de, bir iki sınav kağıdında. Eğitim-öğretimin kendisi amaç olmalıdır fakat hal böyle değil. Bilgi var, öğrenilir (ezberlenir); sınavda kullanılır, unutulur. Bu bilgi dediğimizi tamamen anlamsız kılmıyor mu? Sonuç olarak da bilginin doğruluğu önemsiz kalıyor; çünkü o bilginin yanlış ya da eksik olması mesele değil, o bilgi tamamen anlamsız, o bilgi, bilgi değil. Durum buna varınca, öğretmen de öğrenci de sistem de o bilginin anlamlılığını umursamıyor çünkü o bilgi sadece bir ölçme aracından ibaret ve o bilgi deneyimlenmiyor. Bilginin deneyimlenmesinden kastım şudur: Bir şeyi sadece okumak var, bir de okuduğunu deney ve gözlem aracılığıyla deneyimlemek var. Hatta belli yönlendirmelerle o bilgiyi kendi kendine üretmek var. Bilim de bu şekilde işlemez mi? Eğitim-öğretim neden bu şekilde işleyemesin? Coğrafyada isimlerini bildiğimiz onca kayayı neden kendimiz arayıp bulmayalım? Kimyada gördüğümüz onca çözeltiyi neden biz hazırlamayalım? Elimizdeki bilgilerle, matematiksel bir durumu neden ben ya da sen formülleştirmeyesin? Neden? Çünkü mesele öğrenmek değil, mesele sınavda yapabilmek. Bilimden çok uzağız. Öğrenci diyor ki, çok saçma. Olağan bunu demesi. Bir "bilim dersi" olmazsa, kimse okullarda bilimin ne olduğunu bilmezse anlatılanlar elbetteki çok saçmadır. Aslında çok da zevkli olan felsefe "dersleştirilirse" çok saçmadır. Felsefe dediğimizin kendisine ters lan onca felsefi görüşün "ezberlenmesi". Sonuç olarak, bahsedilen durumun temel sebebi, eğitim-öğretimin "bilim"den uzak oluşu, araçsallaştırılması ve öğretmenlerin yetersizliği.