Uçamayacak şekilde evrimleşmek pek anlamlı bir inceleme konusu sayılmaz. Bu soruyu, neden toprağı kazacak şekilde, neden yüzecek şekilde, neden radyasyona dayanacak şekilde, neden 10 tane bacağımız olacak biçimde, neden antenlerimiz olacak biçimde evrimleşmedik diye sormakla, yani başka bir çok canlıya evrimsel avantaj sunan vasıfları içermeme durumunu sorgulamakla aynı şey. Hemen her tür, evrimsel süreçte, yaşadıkları seçilim baskısı ile çeşitli evrimsel avantajlara sahip oldular. İnsanınki de düşünmek ve bu yolla akıl geliştirmekti. Bu sayede hayatta kalabildi, doğal düşmanlarıyla, çevre şartları ile mücadele edebildi. Başka binlerce akla gelmeyecek vasıflar da edinebilirdi belki ama gerek olmadı.
İnsan dört ayak üzerinde ayağa kalkıp eller boş kalınca el becerisini geliştirdi. Ve insan, doğadaki avcı rakiplere göre koşma, zıplama açısından ya da ağız ve çene yapısı olarak çok güçlü ve gelişkin değildi. Yani avı koşup yakalamak için zayıftık ve beslenebilmek ve yiyecek elde edebilmek için doğadaki birçok yiyeceği dönüştürmek zorundaydık. Yani bir hayvanı aslan, timsah, kartal gibi yakalayamıyorduk ve direk ısırarak yiyemiyorduk. Avı yakalamak için bir alete ihtiyacımız vardı ve eti bir şekilde parçalamak, kesmek, küçültmek zorundaydık. Ya da bir meyveyi, kabuklu tohumu ya da başka bir şeyi kesip parçalamalıydık. Bu gereklilikleri boşta kalan ellerle yaptık. Bunu başarınca da başka evrimsel gelişmelere gerek kalmadı çünkü hayatta kaldık.
Bir tür, mevcut vasıfları ile beslenip üreyip hayatta kalabiliyorsa evrimsel baskı altında değildir. Bu durumda da büyük evrimsel değişimler yaşamaz. O nedenle, neden uçalım ki? Gerek yok. Ki uçmak, bambaşka evrimsel gereklilikler doğuruyor. Mesela daha zayıf vücut, zayıf bacaklar, hafif ama zayıf ve kırılgan kemik yapısı gibi. Biz ağaçlardan yere indik ve yürüyücüyüz. Uçmak bambaşka bir evrimsel gelişimi gerekli kılıyor. Yerde hayatta kalmayı başardığımız için uçucu olmamız çok daha uzun dönemler önce gireceğimiz bir kanaldı. Kabaca böyle açıklanabilir.