Bazı anlar vardır geçmişe dair ve o anlarda yaşanan hisler, duygular. Zihninizin derinlerine işlemiştir o anlar yaşanırken. Bu anların bu kadar bağlayıcı olması da bu derine işleme, zihnin bilinç dışı alt katmanlarına kazınma ile ilgilidir. Özlemek denilen şey sadece 'özlemek' değildir. Zihniniz size hep tekrar tekrar o anları ve o anlara bağlanmış duyguları siz fark etmeden yaşatır. Özlemek yani bir sonuçtur. Siz özledim diyene kadar veya dediğiniz anda çoktan bilinçdışı zihninizin gücü işe başlamış ve bitirmiştir bile. Örneğin geçmişe çoktan gitmiş, yaşadığınız o anları ve onlara bağlı duyguları çoktan hayalinizde yaşatmıştır bile. (Tam da bu nedenle profilimde özlemenin zihnimiz bize bir şeyi (hayalde) yaşatırken gerçek hayatta onu yaşayamamak olduğundan kaynaklandığını yazmıştım. ) Bilinçli zihin geriden gelir. Bunu bir çok bilinçle ilgili yazıtta bulursunuz. Bilinçdışı (buna bazı kaynaklar konuya göre bilinçsiz filitre vs diye isimlendirmeler geliştirseler de işin özünde bilinçdışı zihnin neler yaptığı vardır) bir çok durumda önceden harekete geçmiştir, bazı şeyleri elemiştir, bazılarını önplana çıkarmıştır, dikkatinizi onlara vermiştir ve hatta bazen kararı bile vermiştir.[1] Bunun ne kadar derine uzandığı ise henüz tam belirlenemedi ama çok çok derinlere gittiğine dair işaretler var. Beyne sunulan verinin ne kadar belirleyici olduğu konusunda daha tam net sınır belirlenemedi. Örneğin karanlığı düşünelim. Biz sadece belli tür dalga boylarındaki ışığı görüyoruz. Peki ya bundan daha ötedeki dalga boylarını görmüyorsak bu durumda karanlığı beynimiz var ediyor (yaratıyor) anlamı çıkmaz mı. Karanlık bir şeyin olmaması mı. Yoksa beyinlerimizin var kıldığı bir olgu mu. Bizim karanlık dediğimiz yerlerin göremediğimiz ışınlarla dolu olduğunu biliyoruz bu da karanlığı beynimizin yarattığını gösteriyor. Bunu ikinci kez düşünmeye ve sorgulamaya değer. Peki Karanlık beyinlerimizin var ettiği bir şeyse karanlığı beynimiz nasıl var edebiliyor. Beyinlerimizdeki görme korteksinde dış dünyanın görüntülerinin bir iz düşümü oluşuyor ve gördüklerimiz bu kortekste oluşanlarsa ve biz doğrudan dış dünyayı görmüyorsak (ki böyle bilincin zor problemi de bize bunu söyler herşey deneyimlenen herşey sinirsel ağlardaki elektiriksel iletilere dönüşür) karanlık bu durumda herşeyden önce beynimizin içindedir. Peki ama görme korteksinde oluşan görüntüleri gören 'kim'. Yoksa gören bir başka varlık yok mu. Yoksa 'gören' ve 'görülen' bu durumda aynı şeye mi dönüşmek zorunda. Öyle ya herşey sinirsel ileti ise o zaman 'göreni' ve 'görüleni' ayırmanın anlamı kalır mı. Yoksa evren bize bir 'oyun' mu oynuyor. Gördüklerimiz yaşadıklarımız bu şekilde bize dönüşmek zorunda ise 'biz' kimiz. Bilinç deneyiminiz bir ekransa (ayna ise) siz evreninin yansıdığı aynasınız ve siz o ekranda aslında kendinizi seyretme halindesiniz ve sizden başka ortada gerçekte bir şey 'yok' demektir.
Kaynaklar
- D. Eagleman. (2017). The Brain. ISBN: 9783641183158. Yayınevi: Pantheon Verlag.