İlkel topluluklarda ölülere dair bir çiftduygululuk/çiftanlamlılık, daha doğrusu çift değerli duygu durumu söz konusu idi. İnsanlar ölülere dair üzüntü duyuyor, ama aynı zamanda içten içe seviniyorlardı da. Bu yüzden ölülere dair bir tabu vardı. Arkalarından konuşulmaz, isminden söz edilmezdi. Bu dünyanın bir çok yerindeki ilkel topluluklarda görülebiliyor.
Gel zaman git zaman insanoğlu sağduyulu, aklı selim bir canlı olmaya başladı. Lakin tabularından tamamen kurtulamadı. Freud, bahsettiğiniz tutum/düşünceyi nevrozlu/hastalıklı bir düşünce olarak tanımlıyor. Çünkü günümüzde bu tarz tutumlar artık ilkel topluluklardaki gibi değil. İnsanlar (en azından Batı topluluklarında) ilkel toplumlardaki gibi çift değerli duygularından ötürü tabu yaratmıyor, daha sağduyulu davranıyorlar. Aksi takdirde hastaymış gibi düşünülüyor. Bu konu hakkında Freud 'Totem ve Tabu' adlı kitabının ilk yarısında bundan uzun uzun bahsediyor. Eğer elinizde yok ise bir kaç alıntı paylaşmak istiyorum.
"Zorlama nevrozluları da adlara karşı tıpkı ilkeller gibi davranır. Bazı adların söylenmesine veya işitilmesine karşın (diğer nevrozluların yaptığı gibi) aynı duyarlılık kompleksini gösterir ve kendi adlarına karşı alınan tavırdan birçok ve çoğunlukla ciddi yasaklamalar çıkarırlar. Bu tabu hastalarından tanıdığım bir kadın, kendi adının başka birisinin eline geçmesiyle kendi kişiliğinin çalınacağından korktuğu için adını yazmaktan sakınıyordu. Düşleminin heveslerinden kendini korumak için gerekli gördüğü bu çılgınca bağlılık, ona kişiliğinden hiçbir şey kaptırmamasını buyuruyordu. Önceleri adı, kişiliğinin bir parçasıydı, sonra el yazısını kişiliğinin bir parçası sayarak sonunda yazı yazmayı bile bırakmıştı.
Bu yolla ilkellerin, ölmüş bir adamın adını onun kişiliğinin bi parçası sayması ve onun da ölmüş kimsenin bağımlı olduğu tabuya tutulması bize artık garip görünmez. (tabi bunu yazmadan önceki sayfalarda ilkel topluluklarda ölen kişinin isminin bir daha asla ağıza alınmadığını, hatta o isme benzeyen adlar var ise onların adı değişiyordu. Mesela muasa diye biri ölmüş ise 'masa', onu çağrıştırdığı için masaya artık masa demiyorlardı. Bu tarz tabuların çok çeşitli bir şekilde ilkel toplumlarda görülüyor. Kitapta detaylı incelenmiş.) Ölmüş bir adamı adıyla çağırmak, aynı zamanda onunla ilişki durumunda olmak da demektir; öyleyse daha genel bir anlatımıyla, ölüyle ilişkinin niçin bu kadar şiddetli bir tabuyla karşılaştığı sorusuna geliyoruz.
....
Çünkü ilkeller ölmüş kimsenin ruhunun geri gelmesinden korktuklarını gizleyememekte, bundan kendilerini koruyacak, onu uzaklaştıracak birçok tören yapmaktadırlar. Onun adının anılması ölümün derhal gelmesiyle sonuçlanacak bir yıkım sayılmaktadır.
...tabunun içeriğini şeytan korkusunda gören Wundt'un anlayışına yaklaşıyoruz.
Bu kurama göre, ölümden sonra bir ailenin sevgili bir bireyi derhal bir şeytan olmaktadır. Yaşayan akrabaları bu şeytandan kötülükten başka bir şey bekleyemez, onun için ruhun kötü isteklerine karşı her çareye başvurarak kendilerini korumak zorunda kalmaktadırlar. Bu görüş ilk anda inanılmak istemeyeceğimiz kadar gariptir. Bununla birlikte bütün uzmanlar bu görüşte birleşmektedirler."
Nedeni hakkında çok detaylı bir şekilde işliyor. Bu alıntıları mevzubahis kitabın Mutena Yayınları 91/92/93'üncü sayfadan alıntıladım.
459 görüntülenme
Kaynaklar
-
Yazar Yok. Totem Ve Tabu - Sigmund Freud. (7 Ekim 2019). Alındığı Tarih: 7 Ekim 2019. Alındığı Yer: Bağlantı
| Arşiv Bağlantısı