Tabi ki değil!
Ancak ve ne yazık ki gerek içi boşaltılan eğitim, gerekse yozlaşan eğitimci eğitimi bu sorunun tam da göbeğindedir.
Üstüne üstlük sadece sınava endeksli, sormayan, sorgulamayan bir öğrenci ve yurttaş profili hedefi ve ne yazık ki bunun yarattığı rekabet kültürünün sadece okul ve öğretmenle sınırlı kalmayışı, öğrencimize de velimize de sirayet edişi, hatta bunun aksini iddia eden ve öğretmenliği geleceğin inşası gören ve bu yüzden bu sistemin aparatı olmayı reddeden öğretmenlerimizin yukarıdaki hiçbir kesim tarafından makbul görülmeyişi içler acısıdır.
Hal böyle olunca da rekabetin yoz güdümünde ve sanki okul ile öğrencilerin sahipleriymiş edası ile yöneticiler ve rıza gösteren öğretmenler, seviye sınıfları ile bu ilkel duygularını tatmin etme, vesilesi ile sanki özel bir iş yeri işletiyormuş gibi reklam ile ve sanki öğrenci ve veli müşteriymiş gibi davranma eğilimine girebilmektedir. Hele ki üstleri de bunu isteyince ve “başardıklarında” da alkışlayıp taltif edince, durdurabilene aşk olsun. ( Yasaya da, yönetmeliklere de aykırı olmasına rağmen)
Öyle görünüyor ki; bu yoz çarkı da ancak öğrenciler ve gençler, adlarına yakışır şekilde (talebe) talep ederek ve aydın öğretmenlerinin desteği ile yıkabilecektir. Umutsuzluk yasak. Sevgiyle…
Kaynaklar
- Makarenko. (2008). Eğitbilimsel Görüşler, Yaşam Öyküsü-Anı Ve Notlar. Yayınevi: Sorun Yayınları. sf: 160.
- Prof. Dr. Veysel Sönmez. (2023). Egitim Felsefesi. Yayınevi: Anı Yayıncılık. sf: 306.