İnsanoğlunu meraklı olmasaydı, kafasını yukarı kaldırıp "Acaba orada ne var, Ben neredeyim, Doğayı yöneten kanunlar var mı?" gibi soruları sormasaydı medeniyetimiz bu seviyede gelişmiş olamazdı. Aslında var olan tüm teknolojik ve bilimsel birikimimizin merak duygusundan kaynaklandığını söyleyebiliriz. Çünkü insan ister istemez etrafında olan şeyleri bir mantığa oturtma ve anlamlılaştırma çabasındadır.
Uzay araştırmalarının da kökeni aslında buradan geliyor. Ancak görüldüğü gibi yapılan her uzay araştırması sonucu elde edilen bilimsel bilgiler sadece astronomi alanında kullanılmıyor. Bilim alanları birbiriyle hep ilişki içerisindedir.
Gelelim kara delikler kısmına; kara deliklerin var olabileceğini Genel Görelilik Kuramı ile öngörebildik. Daha sonra ilk kara deliği keşfettik, onun ardından fotoğrafını bile çektik. Ancak Görelilik Kuramı kara deliğin merkezinde ne olduğu ve neler döndüğü konusunda yetersiz kalıyor. Bu kısımda kuantum mekaniğine başvurmamız gerekiyor daha spesifik olursak kuantum yerçekimi kuramına. Ne yazık ki kuantum yerçekimini hala tam olarak anlayamadık ve diger doğadaki kuvvetlerle tam olarak ilişkilendiremedik.
Bu durum da bilim insanları için çok büyük bir gizem oluşturuyor çünkü insanlar her zaman evreni anlamlı kılmak için "Ne?" ve "Nasıl, Neden?" sorularını sormuş ve bunların cevabını kanunlarla ve teorilerle bulmaya çalışmıştır. Ne zamanki var olması imkansiz gibi görünen veya nasıl çalıştığını çözebilmemiz imkansız gibi olan şeylerle karşılaşsak bilim tarihine bakarsak çoğunlukla bir şekilde cevaba ulaşabiliyoruz.
Kara delikler gereksiz gibi bir konu gözükebilir ancak merak duygusu ve evreni anlamlı kılma ihtiyacı insanı bilimde daha da ilerlemeye itecektir ve kim bilir belki de kara delikler tüm bildiklerimizi bize unutturacak kadar devrimsel nitelikte bilgi kapılarını aralayabilir.