Çok güzel bir soru. Bu durumun kabullenme ile ilgili olduğunu düşünüyorum. Herhangi bir tartışma durumunda karşı tarafın fikrine karşıt bir fikir oluşturabilmemiz için belli dayanaklara ihtiyaç duyarız. Bu kimi zaman bir bilgi, kimi zaman bir tecrübe ya da kimi zaman bir referans olabilir. Yani bir fikre karşı çıkmak için bir birikimimiz olması şart. Lakin çocukluk yılları böyle bir birikime sahip olamayacağımız kadar erken zamanlar. Çocukluk aslında bu birikimin temellerini attığımız yaşlar. Dolayısıyla bu yaşlarımızda dışarıdan gelebilecek her türlü etmene açığız. Eğer bu etmen, otorite olarak saydığımız ailemiz tarafından bize sürekli vurgulanırsa -temelde yanlış da olsa- her zaman yapımızda bulunacaktır. Bir gün bu birikim yapımızın yanlış şekillendirildiğini fark edip temellere kadar inmezsek ölene kadar da böyle kalacaktır.
Ülkemizde bu örneğe çok yerde rastlarız. Mesela din konusundan bahsedelim. Müslüman olduğunu söyleyen çoğu insan Müslümanlık dinini sadece ailesinden duyduğu kadar biliyor ve bağnaz bir ailede yaşıyorsa küçükken dinle ilgili her sorgulayışı sertçe baskılanıyor. Bu durum ortaya dinini sorgulamayan, ailesinden doğru veya yanlış öğrendiği dini yaşayan bir birey çıkarıyor. Bu bireyin çocukken oluşturduğu o din binasının temellerine inememesi yukarıda da bahsettiğim gibi ortaya yeni bir bağnaz çıkarıyor.
Başka bir örnek vermek gerekirse kadınlara yönelik ilkel bakış açısını ya da yanlışlığı binlerce kez kanıtlanmasına rağmen uygulanmaya devam eden bazı saçma gelenekleri örnek verebiliriz
Sonucu tek cümle ile özetlemek gerekirse; insan kendisinden önce gelenlerin kendisine dayattığı durumları sorgulamadıkça, kendisinden öncekilerden bir farkı olmadan yaşayıp gidiyor.