Güzellik görecelidir ancak güzelliğin kişilerdeki anlamı veya hissi benzer veya aynıdır. Bu nedenle görelilik derken şekilsel gorelilikten bahsettiğimizi fark etmemiz gerek. Yoksa anlam veya his olarak görecelik söz konusu değildir. Bunu iki dil arasındaki ilişkiye benzetebiliriz. Aynı anlam iki dilde farklı kelimeler (ses sembolleri) ile ifade edilir ama kelimelerin karşılığı olan anlam aynıdır. Söz konusu şey zihnimiz olunca hep bu şekilde eşleşmeleri görürüz. Benim için 'güzel' veya 'güzellik' kelimesinin temsil ettiği şekil sizinkine göre farklıdır ama güzellik karşısında aldığımız haz, hislerimiz veya anlam benzer veya aynı olacaktır.
Bu görecelik çerçevesinde bakarsanız her zihnin eşleştiği anlama göre (bu genetik mirasla veya çevresel olarak geçmişte deneyimlerle oluşmuş olabilir) çekici gelen şey değişebilir.
Ancak burada özellikle cinsel unsurlarla ve yüzlerin kişideki anlamının farklı olduğuna dikkat etmeniz gerekir. Çünkü yüz ve cinsel bedeni uzuvlar zihinde ayrı bir biçimde kodlanır. (eşleşir) Özellikle zihinlerimizde özelleşmiş yüz tanıma hücreleri (nöronları) olduğu tespit edilmiştir. Bunlar sayesinde yüzlerin kimi unsurlarının sizde eşleştiği anlam değişir ve benzeri unsurları taşıyan bir yüz gördüğünüzde ise söz konusu sizdeki anlam tetiklenir. Yani bir yüz örneğin sizin için (geçmiş deneyimlerinize bağlı olarak) cesareti ifade ediyor veya bu anlamı sizde tetikliyor olabilir. Bir diğeri ise masumluğu hem de bir çocuktaki kadar masumluğu algılamanıza neden olabilir. Bütün bu anlamlar sizdeki esleşmelere bağlıdır. Zihinlerimiz aynı anlamları farklı tetikleyicilerle üretir. Yüzlere zihninizin yüklediği anlam ise her zaman o kişi de karşılığını bulamayabilir. Örneğin çok masum bir anlam verilen şekilsellikte bu masumluğu bulamayabilirsiniz. Veya çok asil gelen bir yüzde bu asilliği. İşin tuhafı da genellikle bu böyle olur. O kişiyi tanıdığınızda hiçte zihninizin şekilsellığe yüklediği anlamın olmadığına tanıklık edersiniz. Tabi bu da bir yerde doğal çünkü bu anlamı ona veren ve oluşturan zaten sizin zihniniz. Yoksa onda bir başkası için bu anlam zaten yoktur veya oluşmaz. Onu özel kılan bu nedenle sizsiniz.
Tabi söz konusu anlam olunca zihinlerimizin bu anlamları çok derinde çok ama çok derinde üretiyor olması buradaki asıl mucizedir. Çünkü anlamlar temelde ve en derinde zihnimizce üretilir ama anlamın eşleştiği unsurlar kişiden kişiye değişir. Anlamlar ise bakidir, evrenseldir. Bu da bizi çok başka bir yere 'götürür'. Çünkü anlam nedir sorusunun bizi ulaştıracağı yerler çok farklıdır ama cevabı uzatmamak için burada bu konuya girmiyorum.
Bir diğer ilginç konuda Anlam ile cinsellikte çelişir. Burada anlamsal bir çelişme vardır. Cinselliğin hayvani yönü ve anlamı ile bizlerde doğal olarak ve derinde ortaya çıkan örneğin masumluk veya asillikteki anlam çelişir. Bizler cinselliğin anlamını hayvani bir evrimsel mirasla bedenlerimizde taşırız. Kendimizde bulunan cinselliğe dair bu anlamı fark ettiğimizde ise ahlak kavramı ortaya çıkar. Bu hayvani anlamı kendimize (zihnimizin ürettiği diğer anlamlara) yakıştıramayız. Bir biçimde anlamsallık ve buna dair farkındalık ortaya çıktığında kaçınılmaz olarak söz konusu çelişkilerin içine düşülür. Çünkü hayvanilik de dahil herşey bilinç sayesinde en nihayetinde anlama veya anlamsal bir karşılığa dönüşür ve sonucunda ise bizdeki burada bahsettiğimiz anlamsal çelişkiler ortaya çıkar.
Son olarak konuya dair bir örnekleme yaparsak 'baık sevgisi'nden söz edebiliriz.
Biri balığı seviyorum dedi. Ama sevdiği gerçekte balık değil balığın tadıydı. Balığı öldürüp son derece vahşi bir şekilde onu yiyordu.
Diğeri ise balığı seviyorum dedi ve ona kıyamadı çünkü o gerçekten balığın tadını değil balığı sevmişti. Sevgisi için (sevgisindeki anlam için) açlığı pahasına balığı yemekten vazgeçti.
Birini gerçekten sevmek istiyorsa kişi kendisinde neye, hangi anlama karşılık geldiğine bakmalıdır. Balığı mı (balıkta kendi bulduğu anlamı mı) sevdi yoksa 'balığın tadı'nı mı.
Son olarak burada kişinin her ihtimalde kendisini ve kendisindeki özellikleri sevdiğine de dikkat edin. Çünkü yaratılan anlamı kişinin her ihtimalde kendisi üretmektedir. Bu yüzden bizlerde ki sevgi her ihtimalde kendimize dair olmak zorunda. Seven gerçekte 'kendini' sevmiş olmaktadır.