(Vakti olmayanlar için sonda kısa cevap mevcuttur.)
Düşüncenin karmaşık tarihini anlatarak başlamak isterim:
Canlılık ilk olarak hayatta kalmasını sağlayan içgüdülerle tanıştı. Basitçe bunlar reflekslerdi. Zamanla daha sistematik bir hâl almaya başlayan sinir sistemi duyularına anlam yüklemeye başlamıştır. Sirkadiyen ritmin ışık gibi daha anlamlı olmaya başlamasından bahsediyorum. Bundan dolayı koşulları ne kadar iyi anlamlandıran bir bakıma çözüp hayatta kaldı. Bu canlıların sinir sistemlerine reflekslerden daha öte bir şey gerekti. Bu gereklilik duygular ile karşılandı. Bu sayede duygu dediğimiz kavramlar ile canlılık öfke gibi daha karmaşık refleksler üretebildi. Bu üretilen duyguların kaygı adı verilen stres hali yaratması beyni sempatik ve parasempatik olarak ayrı yönetim biçimlerine ayırdı. Bu sayede beyin kaygıyı hissetmediği vakit hayatta kalma mücadelesine hazır olmaya çalışmayacağı için enerjisi korundu. Hayatta kalmayı arttıran bu özellikler ve mücadele vermenin gerekmediği anlar canlılarda daha esnek sinirleri oluşturdu. Biz buna nöroplastisite diyoruz. Bu sayede evrimden daha hızlı adapte olabilen canlılar meydana geldi. Ancak bu adaptasyon genetik değil tamamen anlamsal olmaktan ibaretti. Kısaca refah durumunun yani parasempatik aktivitenin beyni daha anlamsal arayışa götürdüğünü söyleyebiliriz.(Bolluk dönemlerinin ne kadar felsefe için uygun olduğu söylenebilir.)
Peki neden insan daha fazla anlama sahibi?
İnsanların evriminde prefrontal korteks o kadar büyümüş olacak ki canlılık tarihinde farklı bir şey yaşanacak: Gelecek planı. Bütün bu plastisite geçmiş durumları göz önünde bulundurarak gerçekleşti. İnsanda geçmişin yanında birde artan gelecek planlama kabiliyeti onu diğer canlılardan daha fazla çevreye adaptasyon olabilecek hale getirdi. Basitçe alet üretimi...
Bütün canlılar genel anlamda genetik ve belki aile yapısı varsa deneyim bıraktı. Ancak insanın geleceğe yönelik yapısı dilde gelişmeyi tetikledi. Bundan dolayı prefrontal korteksin haricinde beyinde daha gelişmiş dil algısına sahip oldu. En nihayetinde geçmiş-gelecek gibi çoklu zaman yapısı ve dilin gelişmesi gibi artan anlam karmaşası özneleri meydana getirdi.
Varoluşsal düşüncenin kaynağı ne?
Tabii ki de geçmiş-gelecek bilinci ve öz farkındalık. Nedenleri sorgulamak uç beyni olan bir sürü canlıda olan bir durum. Ancak varoluşsal nedeni sorgulamak sadece insana özgüdür. Çünkü öz bilince sahiptir. Nedenleri sorgulama ağına kendini de kattığında bu canlı kendi etmenlerini araştırma yoluna giriyor.
Kısa cevap: Uç beyin sahibi canlılar neden-sonuç ilişkisini yani anlamsal ilişkiyi bir dozda algılayabilmektedir. Koşul ilişkisi gibi. Ancak öz bilinç sahibi insan bu neden sonuç ilişkisine özneleri de dahil edebilmektedir. O ne yapıyor? Onun görevi ne? Ben ne yapıyorum? Neden buradayım?..