Merhaba.Medeniyet şafağını söktüğünden beri insanlık hep bu sorunun üzerine kafa yormuş.Belki büyük bir iddia ama dinler,kişisel inançlar bu sorunun mantıklı bir cevabı verilemediği için ortaya çıktığını düşünüyorum.Konuyla ilgili "İlk 1 saniye" adlı Prof.Dr.Ali Demirsoy'un kaleme aldığı kitabı okumanızı tavsiye ediyorum.Bu soru bize has bir soru.Bir fil'in,"dünya ne kadar adaletsiz? Ben bu heybetimle neden et yemiyorum arkadaş?" dediğini duymanız imkansız yakındır.Ya da bi kedi,"bu kadar tatlılığımla ben neden çöplerde yaşamak zorundayım da benden daha az tatlı olan kediler, ballar, kaymaklar -bir de çok sevdiğim için mamalar içinde -yaşıyor?" dediğini de duymazsınız.Belki biz hissedemesek te bunu diyorlardır.Kim bilir.Ancak doğaya baktığımızda adalet kavramının,en azından bizim tanımımızla adalet kavramının hemen hemen hiç bir yerde tezahür etmediği görülür.Düşünür müsünüz,dallı budaklı güzelce boynuzlu bir geyiksiniz ve hayatta hiçbir suçunuz olmadığı halde su içerken, leoparın biri saatte 60km/s hızla gelip kafanızı löp diye koparıyor.Bu adalet mi? Bence değil.Ancak madalyonun diğer bir tarafı var: leopar o geyiği yemezse kendisi ölecek.Demek ki yaşayabilmek için böyle soyut kavramlara kafa yormak yerine hayatta kalabilmek için avantajlı olan yönlerimize ağırlık vermeliyiz.Bundan sonra artık bir "reason" neden yoktur.Öleceksin da bundan daha temel neden mi olur? Neden ölmemeliyiz diye de sorarsanız,çünkü canlı ve canlılık emaresi gösteren(virüsler vs) her şey gibi bizim de kodlarımızda ölmemek var.(Örneğin Yeni doğan bir bebek ağlar çünkü ağlama sesi çevreden yardım istemektir,ölmemek için.) Neden kod.. Bunların arkası gelmez çünkü lanet olası, her şeyi düşünebiliyoruz.
İnsanlar adalet ister çünkü savunmasız ve güçsüz oldukları için, kendilerine zarar veren herhangi bir şeye karşılık veremedikleri zaman; kendisinden daha büyük bir gücün kendisine zarar verene zarar vermesini ister.Bunda haklıdır.Çünkü ne yapacak ki başka? İşte tam bu noktada üstün,yüce inançlarımız,"Allaha havale etmelerimiz","Cehennemde yanasın inşallahlarımız" "Yaptığın yanına kalmasınlarımız" başlar.Öte yandan gelir adaletsizliklerine baktığımız zaman bu noktada çok fazla faktörün devrede oldğunu görürüz.Neden Gürcistan'da iş bulamayan -bizatihi bildiğim için- bir doktor varken USA'de milyonlarca dolar kazanan doktorlar var? Bunlar artık felsefi soruların dışına çıkarak politikaya ve alınan doğru kararların sonuçlarına gider.Bundan sonra artık yukarıda bahsettiğim "Geyik-Leopar" metaforuna evrilir çünkü soyut bir nedensellik yerine somut veriler devreye girer."Geyik-Leopar" metaforunda bu yiyecek iken,bizlerde para ve dolayısıyla sosyal statü veya sınıflara evrilir."Neden gelir adaletsizliğinin olduğu bir dünyada yaşıyoruz?" sorusunu bu noktada Bill Gates'e sorarsanız, alıntı yapıyorum şu cevabı veriyor: "Dünyaya fakir gelmen senin suçun değil,ama fakir ölmen senin suçun."Bundan daha enfes bir cevap düşünemiyorum.Çünkü ne olacaktı başka? Bireysellikten imtina edip toplumsalcı olmayı beklerseniz, bu sorunun cevabını en fazla Allah uzun ömür versin 80-90 yıl daha düşünürsünüz ve cevaplarınız da sizi tatmin etmeye çok uzak olur.