Çünkü o talepkârlığın sonu yok ve yüksek olasılıkla kişiyi mutsuzluğa götürür.
Her şeyin en iyisine ulaşmak olanaksız. Gerek dünyanın büyüklüğü ve zenginliği, gerek kapitalist dünyanın üretim dinamikleri, gerek sayısız haz alma, memnuniyet duyma yönteminin olması, her zaman en iyiyi deneyimlemenin olanaksız bir şey olduğu anlamına geliyor. Buna göre de bu zenginlik ve dinamikler içerisinde sürekli en iyiye ulaşma çabası, sonu gelmez bir mücadele hâline geliyor. Kişinin hayatını buna ayırması ve buna rağmen hem enerjisinin, hem parasının, hem zamanının yetmeyeceği bir hedefin peşinden koşarak bir anlamda o hayatı heba etmesi anlamında gelir.
Ayrıca... İnsanın memnuniyet duyma, haz alma, iyiyi deneyimleme eşiği de sabit değildir. İyiyi deneyimledikçe standardımız yükselir. Bugün iyi olan yarın ortalama olur. Bu durumda da dün bize ortalama gelen dünya yarın yetersiz gelir. Ve finalde bize yetersiz gelen bir dünyada yaşamak zorunda kalırız ve bu ise sürekli bir mutsuzluk kaynağı olabilir. Gelişmemiş bir ülkeden orta seviyede gelişmiş bir ülkeye, oradan da gelişmiş bir ülkeye, oradan da dünyanın en gelişmiş ülkesine taşınırsanız yolculuğunuz bitmiştir. Çünkü daha ilerisi yoktur.
Temel yaşam felsefesi olarak insanın, sahip olduklarını ekonomik kullanma eğiliminde olması gerektiği kanısındayım. Bu yapılmaz ise ortaya ya sonu gelmeyecek bir yolculuk ya da sonsuz bir tatminsizlik çıkması yüksek olasılıktır.