Bilinç için hayal ve gerçeğin farkı yoktur. Beynimizin ve sinir sistemimizin bütün mahareti simülasyon yapmasından ileri gelir. Zeka denilen şey de simülasyon yeteneğine bağlıdır. Bu açıdan güçlü bir hayalin gerçek deneyimden farkı yoktur. Açık örneği rüyalar. Gerçek gibi algılanır deneyimlenir yaşanır. Bütün bunları ise bilinçaltının müthiş potansiyeli yapar. Rüya görülürken bilincimiz için gerçek gibi algılanır ve deneyimlenir. Bütün hisler, dokunmalar, tadlar kısacası yaşanan herşey gerçekten farkı olmaksızın (hatta gerçekten de bazen öte mesela korkular çok daha derindir üzüntüler gerçekte olduğundan çok daha etkileyicidir veya yenilen şey gerçektekinden çok daha güzel ve lezzetlidir gibi) beyin tarafından bize deneyimletilir.
Sorunuza gelirsek eğer beyin gerçek ve tam veya gerçeğe çok yakın hayal simülasyonları yapabilse 3,4 saniye ve erişilmesi zor hayaller kurmak yerine gerçekten rüyadaki gibi "kusursuz' hayaller üretebilse gerçeği yaşamak için neden kalmaz, her birimiz herşeyi hayal ederek yaşamayı seçerdik. Çünkü bilincin sanal aleminde herşey mümkün ve cennet anlatısındaki gibi düşünülen herşey sanal alemimizde gerçeğe dönüşür ve gerçekten ayırd edilmeksizin yaşanırdı.
Bilincimizin yapamadığı erişmediğini bilinç altımız doğrudan kontrolümüzde olmayan şekilde yapar bazı anlarda veya rüyalarda. Bu yüzden beynimizin şu kadarını kullanmıyoruz diyenler haklılar ancak eksik ifade ediyorlar. Bunlara bakan bazı kişiler de hayır beynimizin tamamı kullanılıyor diyor. Oysa ki konu şudur beynimizin tamamını bilinçli olarak kullanamıyoruz. Eğer kullansak yukarıdaki şekilde bilinç altımızın müthiş gücü ile her istediğimizi (kendi bilinç alemimizde) yaşar deneyimler gerçeğe ihtiyaç duymazdık. Beynimizin bilinçli olarak çok az kısmını kullanıyoruz. Bu mottoyu böyle düzeltirsek bu konudaki tartışma için son noktayı koymuş oluruz. Yanlış ifade edenlerin yanlışlığı üzerinden hayır beynimizin tamamı kullanıyor diyerek karşı çıkanlara da gereken cevap verilmiş olur.