IMerhabalar kardesim
İlk uygarlıkların çoğunda genelde sandal kullanılmakla birlikte ayakkabı da giyilirdi. Mezopotamya´da Kassit döneminde (İ.Ö. 1600-1200) İran sınırında yaşayan ve o sıralarda Babil´de hakimiyet sahibi olan dağlılar ayakkabı kullanmaya başlamışlardı. Bu ilk ayakkabı türü mokasen yapısında olan ve ham deriden yapılma bağcıklarla tutturulup basitçe ayağa dolanan bir deriydi. Hititler ise Anadolu´da kullanılan çarığa benzer kalkık burunlu tahta ayakkabı kullanırlardı. Törelerine göre İbraniler kutsal bir toprağa ayak bastığında ayakkabılarını çıkarırlardı. Asurlular bütün binici halklar gibi çizme giyerlerdi. Perslerin de ayakkabı giydiği bilinir.
Yunan ayakkabıları üç kategoride toplanırdı. Kayışlarla bağlanmış basit bir tabandan oluşan sandal, bir tabanı olmayan aba ayakkabı, devrik konçlu bir çeşit potin olan kothornos. Boyu yüksek tutmak için o zaman bilinmeyen ökçenin yerini tutan ve çok yüksek bir mantar tabanı bulunan kothornos, tiyatroda trajedi oyuncularınca giyilirdi. Aba ayakkabıyı ise komedi oyuncuları giyerdi. Pedila, başparmak ve diğer parmaklar arasından geçen ince deri kayışlarla bilekten bağlanan bir sandal türüydü. Krepis´in deriden, delikli bir kenarlığı vardı, deliklerden geçirilen kayışlarla ayağa bağlanırdı. Nymphitikon yeni gelinlerin giydiği beyaz ayakkabıydı. Yunan kadınları dışarıda genellikle çıplak ayakla ya da sandalla dolaşırlar ama ev içlerinde bazen yumuşak, kapalı, Helenistik dönemde de daha lüks bir niteliğe bürünen ayakkabılar giyerlerdi. Beyaz ve kırmız renkler en çok tercih edilen ayakkabı rengiydi. Yunan etkisinin hakim olduğu 5.(İ.Ö) yüzyıla kadar Etrüskler, uçları yukarıya kıvrık yüksek ökçeli, bağcıklı ayakkabılar giyerlerdi. Romalılar da aynı tip ayakkabıyı giyerlerdi. Ayrıca kürklü, sivri, köşeli, yuvarlak burunlu, bağlı müllei´ler oldukça yaygındı. Askerlerin ayakkabıları ise kabaralıydı. Ayakkabı locaları kuran Romalılar sağ ya da sol ayağa göre kalıplanmış ayakkabılar geliştirmişlerdi. Roma´da ayakkabılar insanların cinsiyetine ve cemiyet içindeki yerine göre farklılaşabiliyordu.
Ortaçağ boyunca ayakkabı modelleri oldukça basitti. Tabaklanmamış deriden yapılma mokasen türü ayakkabılarla yetinilirdi. Zamanla bu ayakkabılar toka ile tutturulmaya veya ayak bileğinin çevresinden bağlanmaya başlandı. İlk ayakkabı ölçülendirilmesi ise İngiltere´de 1305´te olmuştur. O yılda 1. Edward 1 inçin (2.5 cm) üç kurutulmuş arpa tanesinin boyuna eşit olduğunu açıklamıştı. Buna göre, 13 arpa tanesi uzunluğundaki bir çocuk ayakkabısı 13 numara oluyordu. 14. ve 15. yüzyıllarda ayakkabıların burunları aşırı ölçüde uzamaya başlamıştı. 3. Edward bir yasa çıkardı ve ayakkabıların uçlarının 2 inçi(5 cm) geçmeyeceğini ilan etti. Kendisinden sonra gelen 2. Richard´ın krallığı sırasında ise crackows denilen ayakkabıların burnu 18 inçi bile geçmeye başlamıştı. 15. yüzyılın sonunda ise sivri burunların yerini yuvarlak burunlu ayakkabılar almaya başladı. 16. yüzyılda erkek ayakkabıları aşırı geniş burunlu ve ördek gagası biçimindeydi. Ayakkabı modelleri gittikçe farklılaşmaya ve çeşitlenmeye başlamıştı. Tabanı deri ya da mantardan, üstleri kadife, ipek ya ada deriden ayakkabılar yapıldı. Yine aynı dönemde farklı renkteki astarın görünebilmesi için ayakkabılara da yırtmaç yapılmaya başlandı. Kadın ayakkabıları erkek ayakkabılarına benzerdi. Fakat uzun eteklerin altında kaybolduğundan dikkatleri çekemiyordu.
17. yüzyıl Avrupa´sına ise çizme giymek daha çok revaçtaydı. Ayakkabıların topukları yüksekçeydi ve genellikle dantel ve kurdeleden yapılan büyük rozetlerle süslenirdi. Amerika´da kadınlar ve erkekler yüksek topuklu sağlam deriden yapılan ayakkabı giyerlerdi. 18. yüzyılda ayakkabılar, altın ve gümüş tokalarla ve gerçek veya sahte olan değerli taşlarla süslenmeye başlanmıştı. Fransa´daki ve İngiltere´deki ayakkabılar taklit edilerek brokardan ayakkabı yapılırdı. Fransız usûlü topuk ve tokalar olurdu.1760´ta Massachusetts´te ilk ayakkabı fabrikası kuruldu ve büyük sayıda imâlat yapılmaya başlandı. Hızlı ve ucuz ayakkabı imâlatı dikiş makinesi gibi makinelerin geliştiği 19. yüzyılda gerçekleşmeye başladı. 20. yüzyılda ise sayısız tarzda ve çeşitli renklerde ayakkabılar yapılmaya başlanmıştır. Ayakkabı modası bu sanayileşme ile birlikte artar olmuştur.
OSMANLI´DA AYAKKABI
Türkler´de deri işleme sanatı oldukça geliştiğinden ayakkabı yapımı da oldukça gelişmişti. Yeniçerilerin giydiği yumuşak çizmelere duyulan ihtiyaç, ayakkabıcılığı da geliştirmişti. 16. ve 17. yüzyılda yapılan ayakkabıların sağlamlığı ve de zerafeti ünlüydü. Ayakkabının türü, giyen kişinin içtimai konumu ile de alâkalıydı. Askerlerin, çeşitli meslek gruplarının, hizmetkârların giydiği çizme ve ayakkabılar farklıydı. Ev içi ayakkabılarıyla sokak ayakkabıları arasında da fark vardı. Ev içinde giyilen ayakkabılar daha çok atlas, kadife ya da başka kumaşlardan yapılır, sırmayla işlenirdi. Deri ayakkabılara da sırmayla iş yapıldığı olurdu. Kışlık ayakkabıların içi, çoğunlukla kürk kaplanırdı. Ayakkabılar yapıldıkları malzemeye ve biçimlerine göre çok çeşitli adlar almıştı. Başmak, Çapula, Çizme ve Fotin gibi.
Kökeni Ahilik örgütüne dayanan esnaf loncalarında, ayakkabıcılarında ayrı ve köklü bir örgütü vardı. İnanışa göre bu sanatın piri Ekberi Yemen´di. Bu örgütün başına Yiğitbaşı denilen bir kişi bulunurdu. Yiğitbaşı çarşıya gelen malzemeyi esnaf arasında paylaştırır, üretilen malları denetler, kötü mal yapanı ya da uygunsuz davranışta bulunanı cezalandırırdı. Kâhya adında bir de yardımcısı bulunurdu. Ayakkabıcılık ustalık ve çıraklık ile sürdürülen bir el sanatıydı. Bu mesleği edinmek isteyen kişi küçük yaşta, bir ustanın yanına verilirdi. Bu kişi 8-10 yıl basit işlerle eğitilir, ustanın izniyle de kalfalığa yükselebilirdi. Kalfa olacak genç, çarşıdaki tüm ayakkabıcı esnafına kalfa ekmeği denilen bir yemek verirdi. Bu kalfalığa geçiş töreni olurdu. Ustalığa geçiş töreninde ise usta yemeği verilirdi. Yiğitbaşı bu törenlere başkanlık ederdi. Hiçbir çırak veya kalfa ustasından izinsiz dükkan değiştiremezdi.
Esnaf loncaları zamanla gücünü yitirse de usta çırak bağı bir müddet daha devam etti. Sanayileşme ile birlikte ayakkabıcılık da seri imâlata geçti. Sipariş ile ayakkabı isteği makineleşme ile birlikte tarihe göçtü. Zira bu sanatı sürdürmek için çaba gösterenler bu kez de alıcı ve çırak bulmada zorlandılar.
Osmanlı´larda son yüzyıllarda kullanılan başlıca ayakkabı çeşitleri; başmak, bot, çapula, çizme ve fotindir. Ve mahiyetleri şöyledir:
Başmak:
Başmağın burnu küt, yuvarlak, arka kısmı ise serttir. Topuk göstererek giyilen bir ayakkabı çeşidi değildi. Tabanı kalın köseleden yapılırdı. 18. yüzyıl padişahlarından 3. Sultan Osman, kadın ve câriye yılışıklıklarından hoşlanmadığı, sarayın hareminde dolaşırken câriyelerin yoluna çıkmasından sinirlendiği rivayet edilir. Bu sebeple 3. Sultan Osman, başmaklarının tabanına gümüş kabaralar çaktırmıştı. Böylece padişahın ayak seslerini duyan kadınlar padişahı sinirlendirmemek için yolundan çekilirlerdi. Gayri müslimler başmak giyemezdi. Başmaklar giyenin işine, mevkisine göre sarı, kırmızı veya siyah olabiliyordu.
Bot:
Fotin´in uzun konçlusudur. Botun koncu baldır ortasına veya diz kapağının bir karış altına kadardır. Bir erkek ayakkabısı olarak bilinir. Fakat Osmanlıların son yüzyıllarında bazı kadınlar çarşaf altına erkek botlarını geçirmişlerdir. Halide Edip Adıvar bunlardan biridir. Günümüzde ise belki de en çok kadınlar arasında rağbet gören bir ayakkabı çeşidi olmuştur. Hem de erkek botu olarak değil, kadına göre tasarlanmış özel kadın botları olarak.
Çapula:
Karadeniz insanlarının çizmenin yanına yaz ve kış giydiği tek tip ayakkabıdır. Burnu yukarıya doğru hafifçe kalkık, üst ön kısmı tasma biçiminde kapalı, arkası yukarı kalkık, ökçesiz denilebilen, altı demir çivi kabaralı bir ayakkabıdır. Çapula, yalın ayakla, çorap ile ve mest ile giyilir. Bilhassa yaşlılar kışın mest ile giyerler.
Çizme:
Ayağı bacak ile birlikte örten, koncu baldıra hatta diz kapağına kadar çıkan uzun konçlu bir ayakkabı çeşididir. Bazı çizmelerin koncu diz kapağını da aşabilmekte. Yeniçeriler seferlerde daima çizme giyerlerdi. 1826´dan sonra Asâkiri Mânsûre-i Muhammediye ile birlikte çizme yalnızca atlı süvariler ile topçulara zorunlu kılındı. Bu tarihten önce, kapıkulu askerlerine her yıl ?çizme behâ? adında çizme bedeli ödenirdi. O dönemlerde çizme işi oldukça yaygınlaşmıştı. Evliya Çelebi´nin kaynaklarına göre 17. yüzyılın İstanbul´unda 100 çizmeci dükkanı bulunmaktaydı.
18. yüzyıl sonlarına kadar padişah ve vezirler tarafından çizme-mestler kullanılmıştır. Yumuşak mestin koncu diz kapağı üstüne kadar uzatılarak çizme şekline konmuştur. Bunlar sokağa çıkarken ayrıca pabuç ve kundura da giyilirdi. Müslüman Türk evine sokak ayakkabısı ile girilemeyeceğinden bu çizme- mestler büyük kolaylık sağlardı.
Fotin (Potin):
Erkeklerin giydiği Avrupa biçimi bir ayakkabı. Koncu incik kemikleri üstüne kadar çıkar. Önden potin bağı denilen uçları küçük ve ince demir borulu bağlarla bağlanır. Dışa doğru yana yakın bir sıra kendine has düğmelerle iliklenerek kapanan çeşidi de vardır.
AYAKKABI´NIN İMÂLATI
Ayakkabıların yapımında kullanılan malzemelerden bahsedecek olursak ana maddenin deri olduğunu söyleyebiliriz. Özellikle dana derisi, ayakkabıcılıkta en çok kullanılan deri olmuştur. Oğlak derisi kadınların elbise altlarına tercih ettikleri ayakkabılarda kullanılır. Ayrıca erkek terliklerinde de tercih edilir. Koyun derisi ise astar ve terliklerde kullanılır. Timsah, yılan, kertenkele gibi sürüngenlerin derilerinden de bazı kadın ve erkek ayakkabıları imâl edilmekte. At derisinden elde edilen bir kas tabakası olan kordovan, erkek ayakkabılarında kullanılan ağır bir deridir. Süet dediğimiz ayakkabı çeşidi de sığır derilerinin içinin cilalanıp dışının tüylü bırakılmasıyla elde edilir.
Günümüzde deriden başka lastik, yapay lifler ve bileşikler de ayakkabı yapımı için kullanılmaya başlanmıştır. Kullanılan şerit ve topuk gibi aksesuarlar plastikten yapılabilmekte. Deriyi andıran çeşitli biçimler de elde edilerek ayakkabıya deri görüntüsü verilebilir. Yapay lifler, sentetik rugan ve sentetik süetlerin de i-mâlatıyla ayakkabı yapımı çok daha ucuza mal olmaktadır. Ayrıca keten, saten ve ipek de ayakkabı yapımında kullanılmaya başlanan dokumalardır.
AYAKKABI´NIN GELENEKLER´DEKİ YERİNE DAİR
Ayakkabının her kültürde çok önemli bir yeri vardır. Öyle ki deyimleşmiş, atasözü olmuş, bir çok söz bulunabilir ayakkabı ile alâkalı. Ayakkabı çivilemek bunlardan biridir. Kırsal kesimlerde evlenmek isteyen erkek, babasının ayakkabısını çivisiyle yere çakar. Buna ayakkabı çivileme denir. Ve erkeğin evlenmek istediğini belirtir. Ayakkabı ile ilgili bir diğer gelenek ise gelinin, arkadaşlarının adını, gelinlik ayakkabısının altına yazmasıdır. Buna göre ayakkabıdan adı silinenin yakında evleneceğine inanılır. Ayakkabı çevirmek ise tasavvufa ait bir inanış. Özellikle Mevlevî tekkelerinde uygulanan bir tür ceza. Buna göre Şeyh, tekkeden ayırmak istediği dervişin ayakkabılarını, topukları içeri, uçları dışarı bakacak biçimde koydurur, derviş bunu gördüğünde dergâhtan ayrılırdı. Bağışlanması ve yeniden dergâha dönebilmesi için denizden ya da büyük bir sudan geçmesi gerekirdi.
SIHHATİMİZ´DE AYAKKABI´NIN YERİ
Bedenin ağırlığını ayakların taşıdığını düşünürsek ayak sağlığına verilen önemi de anlayabiliriz. Misâl, şişmanlık ayak sağlığını tehdit eden problemlerden sadece birisi. Yanlış duruş alışkanlığı da bir diğer faktör tabi. Ayağa uygun giyilmeyen bir ayakkabının yol açtığı problem düztabanlılık diğer adı taban çökmesi olan rahatsızlıktır. Ayakkabı, otururken, ayakta dururken ayağı kesinlikle sıkmamalı. Ayakta iken baş parmak ucu ile ayakkabı arasında 12-15 mm. aralık olmalıdır. Küçük ve dar olan ayakkabılar parmağı sıkıştırır, ayağı çabuk yorar, nasır ve tırnak batmalarına sebebiyet verir. Büyüme çağında olanların ise gelişmesine engel olur. Ayrıca ayakta şekil bozukluğu, gereksiz çıkıntı ve parmaklarda bükülmelere de yol açar.
Moda uğruna çekilen bir diğer sıkıntı ise yüksek ökçeli ayakkabı kullanmaktır. Sıkıntı diyoruz, zirâ artık herkesce malûm ki bu tür ayakkabılar ayak sağlığı ile birlikte beden sağlığımızı da tehdit altına almıştır. Yüksek ökçe, yürürken veya ayakta dururken, vücudu gereksiz olarak öne doğru iter, rahatsızlık verir. Vücut ise kendini düz tutmak için kas gücünü kullanır. Bunu yaparken omurga, normalden daha çok eğilir, karın organları ve karın çıkıntı yapar. Kaslar ise daha çok çalıştığından sırt ağrıları meydana gelir. Vücut ağırlığı öne doğru yöneldiğinden ayağın ön bölümü zorlanır. Vücut ağırlığının bu düzensiz dağılışı ile ayak, bacak ve dizlerdeki kaslar gerilir ve zayıflar. Yüksek ökçeli ayakkabılar taban çökmesine, parmak şekillerinin bozulmasına ve baş ile sırt ağrılarına da sebebiyet verir. Uzun yıllar yüksek ökçeli ayakkabı giyen kadınların, bacağını arka kaslarının kısaldığı tesbit edilmiştir. Bu nedenle kısa ökçeli ayakkabı giydiklerinde kas zorlanır ve şiddetli bir kasılma ile bacaklarda ağrı oluşur. Ayak sağlığını tehdit eden bir diğer ayakkabı türü ise sivri burunlu ayakkabılardır. Bu tür ayakkabılar parmakları sıkıştırır. Uzun süre kullanıldığında, ayak bu ayakkabının içinde olmadığı zaman bile başparmak diğer parmaklara doğru itilmiş gibi kalır. Baş parmakla ayağın birleştiği yerde, bir kemik çıkıntısı meydana gelir. Özellikle son zamanlarda bu tür ayakkabı oldukça rağbet görmektedir. Ne var ki moda mevhumu sıhhat filan dinlemiyor. Yeter ki sihirli kelime olan moda herhangi bir giyecek ile bütünleşsin!
Ayakkabılar, ayakların bölümünü ve topuklarını sıkmamalı, normal genişlikte olmalı, topuğunun tabanı, ayak topuklarının genişliğine uyacak genişlikte olmalı. Ayakkabının iç tarafındaki çizgisi, ayak çizgisine uygun biçimde olmalı. Ayağın iç çizgisi ise, başparmak ile topuğun aynı çizgi üzerinde olmasıdır. Ayrıca ayakkabı, ayağın neminin buharlaşmasına engel olmayacak şekilde olmalı.
Kaynaklar
- Yazar Yok. Purpose Of Shoes. (23 Temmuz 2020). Alındığı Tarih: 23 Temmuz 2020. Alındığı Yer: Bağlantı | Arşiv Bağlantısı