Eğer intihar eden birinin aslında gerçekte 'hüclerinin' intihar etmek istediği için intihar ettiğini iddia etmiyorsanız aşkın bugünkü şekli ile doğrudan üreme ile bir ilişkisi yoktur. Çünkü eğer ortada gerçek 'sevgi' varsa o kişiyle cinsellik yaşamaya değil, o kişinin varlığına ihtiyaç duyarsınız. Bu durum annenizin varlığına ihtiyaç duyup ama onunla cinsel ilişki yaşamak gibi bir isteğinizin olmamasını sağlayan sevgideki durumla eştir. Sevgiyi cinselliğe bağlamaya ve bu noktaya getirmeye çalışanlar anne sevgisini de gen uyuşmazlığı nedeniyle aslında genlerin ensest ilişkiye engel olduğu noktasına getirmeye çalışırlar. Çünkü sevgi sonuçta sevgidir. Anne veya karşı cins fark etmemelidir onlara göre. Onlar Anlamı yok ettikleri için bu ikisi arasında fark görmezler ve fark da yaratamazlar. Çünkü sevgiyi her ihtimalde aynı özle açıklamaya çalışırlar. Onlar için anlamın veya anlamsallığın bir önemi yoktur. Gerçek sevgiyi deneyimleyen insanlar çok net bir biçimde olayın cinselliğin çok ötesinde olduğunu yaşar görür ve hissederler. Eğer hissettiğini yaşadığını görmezden gelmiyorsa insan bu durum çok açıktır. Hissettiğini yalanlayanlara da çok edilecek bir söz yok. Çünkü onların fikirleri dogmatik bir durumdadır gerçekte. Çünkü yaşamalarına rağmen görmelerine rağmen hissetmelerine rağmen gerçekte bu durumu inkar ederler. Geldiğimiz noktada yüksek bilişsel kapasitemiz evrimsel mirası aşmıştır artık ağlamamız gözlerimize faydalı olduğu için değil anlamdaki "saf' acıyı hissetmemizin sonucu haline gelmiştir. Eğer tabi hala gözümüze faydalı olduğu için ağladıgımızı veya rahatlama sağlamak için gözümüzdeki hücrelerin bizi ağlamaya zorladığını yani özetle ağlamanın bir sonuç değil neden olduğunu iddia etmiyorsanız. Bu ilginçtir çünkü henüz daha neyin neden neyin sonuç olduğu noktasında bile anlaşamayacak kadar uçlarda tartışmalarımız. Bu da 'taraflardan' birinin çok büyük bir yanılgı içinde olduğu ihtimalini yaratıyor doğal olarak. Benim baktığım yerde artık gelişkin zihnimiz bedenimize hükmedebilir duruma gelmiştir. İrade de zaten bu demektir. Bedene karşı koyabilmek. Son olarak eğer ensest ilişkiyi genler önlüyorsa bu durum aslında 'ahlak' dediğimiz olgunun çok daha doğal bir gerçeklik olduğunu gösterebilecek bir durum olur. Yoksa ahlakın olmadığı sonucuna varmayı değil. Neden mi? Çünkü bu durumda biz genler sayesinde 'tiksiniyoruz' demektir ki bu zihnimizdeki tüm anlamların geçersizliğini değil tam aksine anlamların doğal gerçekliğini ortaya koyar. Yani bu durumda bazılarının düşündüğü gibi ahlakın derinindeki anlamlar zihnimizin ürettiği 'yapay' mitler değil tamamen doğal gerçekliği olan olgulara dönüşecektir. Özellikle bazılarının düşündüğü şekilde ahlakın soyut zihinsel olarak öğrenilmiş kurallar olduğunu degil tam aksine doğal olarak 'bünyemizde' genlerimize kadar işlemiş bir durum olduğunu gösterir.
Kısacası aşk acısı çekme nedeniniz onun varlığına ihtiyaç duymanız, onun varlığına ihtiyaç duymanız ise aslında en derinde kendi 'varlığınıza' ihtiyaç duymanızdır. Çünkü o size dönüşmeden (veya tersi siz ona dönüşmeden) veya dönüşmemiş olsa onun (sadece ama sadece) varlığına ihtiyaç duymanız mümkün olamayacaktır. Aşkın asırlardır sarhoşluk olarak tanımlanma veya bu şekilde ifade edilme nedeni de budur. Çünkü kendini kaybetme hissi yaratır. Onun varlığında kendini kaybetme veya 'O'na dönüşme hissi. Kısacası acı çekme nedeniniz kaybetme hissiniz. Ama bu kaybetmenin en derinine inerseniz aslında kendinizi kaybetme hissine dayandığını bulursunuz. Dediğim gibi kaybetmeniz için (kaybetme hissi oluşması için) önce o şeyle bütün olmanız gerek. Yani o şey size 'ait' (size ait bir 'parça') bir duruma gelmeden bütün olamaz ve dolayısıyla kaybedemezsiniz. (Veya kaybetme hissi oluşamaz). Aynı şey ona ihtiyaç duymanız için de geçerli. Ona ihtiyaç duymanız için de bu bütünlüğün oluşması gerek. Son bir şey daha bu sözlerimi ancak sevenler (yaşayanlar) anlar. Yaşamayanlar da sadece 'süslü (şiirsel) sözler' etkisi yapacaktır (ne kadar gerçek olursa olsun)