Sevgili Yurdum İnsanı…
Memlekette an kalmadı ki…
Hele ki öğrenciysen ve gelecek ile ilgili kaygılar her geçen gün, evrenin genişleme hızı ile yarışır halde ise, bu duyguyu yaşaman ve bu duyguya göre konumlanman son derece doğal.
Fakat emin ol ki yalnız değilsin. Milyonlarsınız ve bu cidden çok acı veriyor. Öncelikle ve bir öğretmen olarak size, bize ve tüm o olumsuz koşullara rağmen devredildiği üzere güzel bir gelecek inşa edemediğimiz için cidden kendi adıma özür diliyorum.
Ancak emin ol ki sevgili yurdum insanı teslim olmuş değilim ve dilerim ki sen ve senin gibiler, genç olmanın o muazzam cevherini keşfeder ve aslında ihtiyaç duyabileceğiniz her şeyin sizde ve o cevherde gizli olduğunu bilince çıkarırsınız.
Bütün mesele realiteyi görmek fakat ona teslim olmamakta. Sen ve senin gibilerde bundan çok daha fazlası olduğunu sen de göreceksin…
Şayet yaşam bizim ise ve şayet artısı ve eksisi ile faturayı her koşulda biz ödeyecek isek, kendimiz dışındaki frene bel bağlamamalı ve yeri gelip tek başımıza bile kalsak da anı yaşama adına o dahili, kaynağı bizde olan frene tüm gücümüzle basabilmeliyiz ve fakat yeri geldiğinde de anları sürekli, özgür, özgün ve insanca yaşayabilmek için ayağımızı frenden çekmeyi ve aksi yönde gaza yüklenmeyi de bilmeliyiz.
An kavramının, hatta zaman kavramının bu denli laçkalaştığı, laçkalaştırıldığı bir coğrafyada bunun ne denli zor olduğunun yaşayarak ve gerek kendi hayatımda gerekse genç çocuklara sahip bir baba olarak onların hayatında fazlasıyla deneyimlemiş biri olarak, çok net farkındayım.
Ancak zurnanın zırt dediği yer “gayrık yeter” diyeceğimiz yerdir. İşte o zaman ve o yer geldiğinde yaşama ve an itibarı ile kendi rengimizi özgürce çalmak için bizlerin de bir yerinden bir şeyleri ittirmemiz gerekir, öyle değil mi? Sevgiyle…
Kaynaklar
- Doğan Cüceloğlu. (1999). Savaşçı. Yayınevi: Sistem Yayıncılık. sf: 416.