"Ahlak sistemlerinin kökeni, gelişkin sosyal canlılarda görülen hiyerarşi kurallarıdır. Her birey, hiyerarşideki yerini bilir ve kurallara uyar. Uymamanın bedeli, genelde şiddete maruz kalmak veya gruptan atılmaktır. Biz de hayatta kalma güdümüze uyarak, genelde topluluğun kurallarına, her zaman hoşumuza gitmeseler bile, uyarız. Empati, insanların anne-çocuk ilişkisinden doğan bir adaptasyon, ancak tek başına ahlak kurallarına uymayı açıklamaz. Karşılık görme ihtimali azaldığında, yani maliyet azaldığında, insanların görece ahlaksız davrandığını görürsünüz. Statü olarak daha düşük seviyedekiler bu nedenle daha çok haksızlığa uğrarlar. Tersinden, insanlar kendilerine benzeyenlerin başına gelen haksızlıklara (veya her türlü tersliğe) karşı daha duyarlı olurlar. Ayrıca insanlar istikrarı da severler. Birini öldürüp paçayı kurtarabildiğiniz bir ortamda siz de rahat etmezsiniz kolay kolay, çünkü sizi de koruyan bir şey yoktur.
Eğer tanım gerekiyorsa, topluluğa entegre olmak için uymanız gereken kurallara ahlak sistemi denebilir. Bunları içselleştirmeniz veya zorunluluktan uymanız, sistemi fazla ilgilendirmez. Tarihsel birikim, kültürün ve toplumsal organizasyonun ne kadar güvene dayandığı da insanların davranışlarını etkiler. Kuralların varlığı tek başına bir şey ifade etmez yani. Ancak, otorite boşluğu doğduğunda bile iyi organize olabilen topluluklarda yaşamayı çoğumuz tercih eder tahminen."