Mecburi ve İradidir!
Kapitalizmin kendisi, adında geçen kapital (ana mal-para) dışında bir değer tanımaz.
Üretim ilişkilerinden (ekonomik olarak) bölüşüm ilişkilerine değin (politika) her şeyi bu temel amaç etrafında örer ve hayata geçirir.
Sömürü eksenlidir ve hem insana hem de doğaya düşmandır. Çünkü üretimi ihtiyaca değil tüketime yöneliktir ve el attığı her şeyi tüketir. Bu nedenle de insanın ve doğanın düşmanıdır.
Temel hedefi kar olduğundan hep daha çok daha çok der. Bu daha çok arzusunu giderebilmenin tek yolu daha çok emek sömürüsüne dayanır ve sırf üretim araçlarına sahip olduğu için milyonlarca emekçiyi bu kar uğruna yoksullaştırdıkça yoksullaştırır. Fakat bu bir bumerang gibi gelir ve kendisini de vurur.
Üretimi var eden emekçiyi o denli yoksullaştır ki; emekçilerin nasırlı elleri üzerinden ürettiği, değil ihtiyaç fazlası tüketim ürünleri, temel ihtiyaç ürünleri bile sömürdüğü emekçi tarafından satın alınamaz hale gelir ve tıkanır. Ya da daha açık bir ifade ile krize girer. Ekonomi durgunlaşır, çark dönmez ve önce gelişmiş kapitalist ülkelerin metropollerinde başlayan kriz (buhran, bunalım) aşama aşama ülkeye, ülkeler ve dünyaya yayılır. 1878, 1929, 1997, 2008 krizleri bunlara örnektir.
Sistem, bu krizleri aşabilmek için kullandığı en yaygın ve etkili aparata yönelir: Bölgesel savaşlar, üçüncü dünyada iç savaşlar, darbeler vb. Vietnam, körfez savaşları, İran-Irak savaşı, Hindistan-Pakistan savaşı, son süreçte Arap Baharı adı altında başlayan ve Kuzey Afrika’dan Asya’ya kadar uzanan ve özellikle Ortadoğu’yu kan gölüne çeviren GOP (Genişletilmiş Ortadoğu Projesi) adı altında hala Suriye ve Filistin’de devam eden insan kıyımı.
Ancak bunun bir bedeli var. O da savaşa ve vekaleten savaştırmaya harcanacak para ile silahlanmaya harcanacak paranın, ilgili emperyalist ülkelerin halkının refahından kısılması sorunu.
Daha önce kendi emekçi halklarına, diğer yoksul ülke halklarının sömürüsü üzerinden sömürdüğünün bir kısmını sus payı olarak veren bu ülkeler, kendi ülkelerindeki göreli refahı artık sürdüremez hale gelir ve emekçisine yönelir. Vergiler artar, savaş bütçeleri tavan yapar, sağlık, eğitim, sosyal güvenlik başta olmak üzere daha önce kazanılmış nice hak törpülenmeye başlar. Halklarının buna karşılık öfkesi, itirazı ve isyanı da…
Bugün ABD ve Avrupa Birliği’nde olan budur.
Genel olarak, iki yüz yılı aşkın süredir bunu sürekli tekrar edegelen kapitalizm, bu konuda sahip olduğu deneyimlerini devreye sokar. Yelpazesini geniş tutar. Bu yelpaze göreli demokrasi ile açıktan faşizm arasında geniş bir yelpazedir. Ancak göreli (yoksul halkların sırtından ithal edilen) refah dönemlerinde hakim kıldığı göreli demokrasi, buhran dönemlerinde zorunlu olarak yerini açıktan faşizme bırakır.
Faşizm de, yıllarca göreli demokrasi ortamında yaşamış, görece refah toplumlarda öyle bir anda, yaptım oldu bitti ile devreye sokulamaz. Bunun zeminin hazırlanması zorunluluğu doğar. Yani halkın baskın bir bölümünün kerhen de olsa rızasının alınmasının zorunluluğu.
İşte tam da bu esnada, coğrafyamızdan da aşina olduğumuz “vatan, millet, sakarya” üzerinden önce halk ayrıştırılıp kamplaştırılır. Ardından ortak dış düşman masalları ile halklar hem uyutulur hem de bilenir ve yapay hayat memat meselesi (beka meselesi) temel mesele kılınır, halkaların temel ve gerçek tüm meseleleri tali kılınır.
Ancak bunun süreklileştirilmesi gerekir. Yani iç itirazların, aykırı seslerin kendi oto kontrolleri üzerinden baskılanması gerekir. Bu da ilgili ülkelerde, açıktan faşizmi uygulamaya sokabilecek ancak aşırı sağcı, gerici. ırkçı nazivari siyasetleri iktidara taşımakla mümkün olur.
Bugün Avrupa’da ne yazık ki bunun kaldırım taşları döşenmektedir çünkü bir dünya ekonomik krizi daha kapıdadır. Safların şimdiden netleşmesi ve diktatörlüklerin tahkim edilmesi için nazi sempatizanlığı dahil her ülkede aşırı sağ, ırkçı partiler desteklenmekte, pohpohlanmakta ve meşrulaştırılmaktadır. Hem de kapitalizmin en tepesinden, en demokratik görünen kurum ve kuruluşlar eli ile ve sınırsız bir finansman ve medya desteği ile.
Bunu okuyabilmek bir müneccimlik gerektirmiyor. İnsanlık tarihini toplumlar temelinde incelediğimizde ve özellikle dünya savaşları (emperyalist paylaşım savaşları) öncesi dünyaya zum yaptığımızda, hele ki kapitalizmin doğasını kavradığımızda bunu çok net görürüz.
Zira ustaların bu ucube, insan, yaşam ve doğa düşmanı sisteme yönelik olarak “kapitalizmin krizleri doğasındandır ve kaçınılmazdır” tespiti bu öncüllere dayanır ve bilimsel olarak da sınanmaya her zaman açıktır. Bugüne kadar da yanlışlanabilmiş değildir.
Çünkü; yılların terzisini, kendi söküğünü dahi dikemeyecek denli olanaklardan yoksun, fabrikasında ekmek üreten fırıncıyı-emekçiyi aç bırakan bir düzenin fotoğrafıdır kapitalizm. Sevgiyle…