Her ne kadar Mezopotamya, Çin ve Hindistan gibi günümüzde "Doğu" dediğimiz yerde yer alan medeniyetler; insanlık tarihinin önemli bir kesminin oluştuğu bölgeler de olsalar, özellikle Orta Çağ- Yeni Çağ'dan itibaren bu medeniyetler, Avrupa medeniyetlerinin gelişimine yenik düşmüştür. Örneğin Çin'i ele alalım. Çin medeniyetinin kurulduğu coğrafya, inanılmaz derecede zengindir. Toprağı bereketlidir, su kaynakları zengindir. Dolayısıyla bu bölgede inanılmaz bir nüfus patlaması yaşanmıştır. Aynı şeyi Hint medeniyeti veya Japon medeniyeti için de rahatça söyleyebiliriz.
Madem böyle, Doğu medeniyetleri pek çok alanda bu kadar şanslı, o halde neden bilimsel gelişmeler bu bölgeden ziyade Batı'da gelişti?
Bu soruyu cevaplamak için zamanın şartlarına göz atmalıyız. Doğu medeniyetleri genel olarak içlerine kapanık medeniyetlerdir. Kültürel alışverişi Batı'daki kadar etkili gözlemleyemeyiz. Fakat aynı şeyi Batı için söyleyemeyiz. Mesela bizim Makedon olarak bildiğimiz Büyük İskender sayesinde özellikle zamanın Yunan eserleri Mısır'a, Mezopotamya'ya ve İran'a ulaşmıştır. Ya da Orta Çağ Avrupa'sı, büyük oranda -kıt da olsa- her yere yayılan Roma felsefesinden etkilenmiştir. Ya da daha yakın zamana göz atacak olursak, 19. ve 20. yüzyıl Avrupalı bilim insanları, sıklıkla toplanmış, mektuplaşmış, kitaplar yazıp bu kitapları Avrupa'nın her ülkesine yaymış, devletleri de bilim için büyük bütçeler ayırmıştır. Buna rağmen 20. yüzyıla kadar Asya'nın -Avrupa etkisindeki Ruslar ve bazı sömürge ülkeleri hariç- bilim konusunda herhangi bir uzlaşma, bilgi alışverişi ya da özel bir bilimsel çabada bulunduğunu söyleyemeyiz. 20. yüzyıldan itibaren başlayan bilimsel çalışmalar da -Özellikle SSCB, Çin, Güney Kore ve Japonya- büyük oranda Batı etkisinde, Batı'yla rekabete girmek için gelişmiş bilimsel uğraşılardır.
Marx'a dönecek olursak, Marx'ın tarih anlayış bildiğim kadarıyla materyalizm esaslıdır. Yani tarihi belirleyen şey; insanlar, koşullar ve sosyal durumlardır der bize Marx. Aslında burada Marx'ın dediğine ters bir durum yoktur. Çünkü yaptığı tanım, en kısa tabirle diyalektik temellidir.
Doğu'nun gelişimsel sürecindeki bu kargaşa yığınının sebebi muhtemelen emperyalizm etkisi altında kalmasıdır. Özellikle coğrafi keşiflerden sonra, Doğu büyük oranda Avrupa sömürgesi altında kalmıştır. Bu da beraberinde -kısmi de olsa- kültür alışverişini getirmiştir. Özellikle ABD ve Büyük Britanya gibi büyük teknoloji ve bilim öncülerinin çokça etkisinde kalan Güney Kore, Japonya, Tayvan, Singapur, Avustralya, Yeni Zelanda gibi ülkeler; yüklü bilgi alışverişi sayesinde hızla gelişmiştir ve diğer Asya ülkelerinden ayrışmışlardır.
Çin ve Sovyetler Birliği bu açıdan biraz ayrışırlar Batı'dan. Zira bu devletler, Batı etkisinde gelişmekten ziyade Batı'ya karşı gelişmeyi amaçlar. Batı'daki hızlı teknoloji gelişimi, kapitalist kâr amacı uğrunda gelişmeyi amaçlar. Önce Sovyetler, daha sonra da Çin buna muhalefet etmiştir. Ki bu sayede Uzay çalışmaları, nükleer enerji çalışmaları ve makineleşme büyük oranda ilerlemiştir. Sovyetler Birliği ve Çin de kendi arasında ayrışırlar ama buna şimdilik değinmeyeceğim.
Kitap konusunda önerebileceğim bir kaynak yok fakat konu olarak özellikle Asya'nın sömürgeleşme sürecini ve Soğuk Savaş dönemini araştırmanızı önerebilirim.
Umarım yardımcı olabilmişimdir.