Einstein’ın devrimsel ve bir o kadar da spekülasyona açık görelilik teorisi, evrenin düz olmadığını söyler. Bizim uzay boşluğu olarak nitelediğimiz boşluk, maddenin ve karanlık maddenin yarattığı kütle çekim etkisiyle eğri büğrü bir yapıya sahiptir. Bu da şu anlama gelir: Evrende yeterince uzun bir çizgi hiçbir zaman tümüyle düz, doğrusal olamayacak, eğri bir hat izleyecektir. Nedeni ise, evrende kütle çekimin etkisi altında olmayan hemen hemen hiçbir yerin bulunmuyor olması. Siz düz bir çizgi çekmeye çalışırken, uzaklardaki bir galaksi kümesinin veya yıldızın etkisiyle çizginiz eğrilmek zorunda kalacaktır.
Siz bunu farketmeyebilirsiniz, ancak uzaktan bakan bir gözlemci sizin düz sandığınız çizginin eğri olduğunu farkedecektir. Einstein, bu eğri büğrü evren dokusuna “uzay-zaman“ adını veriyor. Dikkat ettiyseniz “eğri uzay” değil, “uzay-zaman” demiş. Çünkü, uzay ve zaman birbiriyle sıkı bir ilişki içindedir. Göreliliğe göre, üç boyutlu evrenimiz aslında zamanın da katılımıyla dört boyutlu bir yapıya sahiptir
Dünya üzerinde yaşayan uygarlıklar ve medeniyetler zamanı ölçmenin birçok değişik yolunu bulmuşlardır. Dünyanın kendi ekseni ve güneş etrafındaki dönüşünü ölçerek kendimize göre bir zaman algısı ortaya çıkartmaktır.
Dünyanın kendi ekseni etrafında dönüşünü 24’e bölerek saat kavramını saatleri 60’a bölerek dakikaları, dakikaları da 60’a bölerek saniyeleri hesaplayabilmekteyiz. Yılları ve ayları belirlemek için de Dünya’nın güneş etrafındaki dönüşünü baz almaktayız.
Yani dünyamızın bulunduğu güneş sistemindeki hareketlerine göre zamanı anlayabiliyor ve hayatımızı buna göre yönlendirebiliriz. Dünyanın kendi ekseni etrafındaki dönüşünü yavaşlatmaya da hızlandırma şansımız yoktur.
Albert Einstein uzay ve zamanın birbirine bağlı olduğu uzay zaman kavramında bizlere ne anlatmak istemiştir. Einstein’ın bizlere anlatmak istediği kütle çekim etkisinin zamanı etki edebileceğidir. Yani Kütle çekimi zaman yavaşlatabilir ya da hızlandırabilir demiştir.
Einstein’a göre Kütle çekimi ne kadar güçlüyse zaman o kadar yavaşlar ve bunun için en büyük örnekte kara deliklerdir. Şimdi bir karadelik düşünelim. Birde Uzay gemimiz var. Uzay gemimizle birlikte karadeliğin olay ufkuna yanaşarak çekimine kapılmadan etrafında döndüğünü hayal edelim. Ancak gemide bulunan bizlerin bir ikizi de dünyada bulunuyor olsun.
Karadeliğin etrafında dönerken bizim için zaman çok yavaş akacaktır. Kalbimiz daha yavaş atacaktır. Hücrelerimiz bile daha yavaş yaşlanacaktır. Hatta metabolizmamız bile yavaşlayacaktır. Ancak bu durum bizler için hiçbir sorun yaratmayacak.
Sanki her şey normalmiş gibi gemide hayatımızı sürdürüyor ve zaman normal bir şekilde atıyor diye hissedeceğiz. Kara deliğin etrafındaki dönüşünü tamamlayıp dünyaya geri döndüğümüzde dünyada bulunan ikizlerimizin, bizden çok daha fazla yaşlandığını fark ederiz.
Bu yaşlanma farkı, bizim kara deliğin kütle çekiminde ne kadar kaldığımızda orantılı olarak artış gösterecektir. Ayrıca yanında bulunduğumuz karadeliğin kütle çekiminin gücü de zamanın akma hızında etkili olacaktır.
Kaynaklar
- Yazar Yok. Einstein, Uzay, Zaman Ve İzafiyet Teorisi. (16 Eylül 2020). Alındığı Tarih: 16 Eylül 2020. Alındığı Yer: Bağlantı | Arşiv Bağlantısı
- Yazar Yok. Kütle Çekim. (16 Eylül 2020). Alındığı Tarih: 16 Eylül 2020. Alındığı Yer: Bağlantı | Arşiv Bağlantısı