Sorunuz ilginç ve güzel. Öncelikle sorunuzun cevabını yazılı tarihi kayıtları delil gösterek net bir şekilde vermek pek mümkün değil. Ancak pek çok tarihi rastalantı, benzerlik ve kısmen yazılı tarihin anlatıları/delilleri ile yorum ve çıkarım yapmak mümkün olabilir.
Pek çok Anadolu şehrini ziyaret ettim. Bu ziyaretlerimde fırsat buldukça ilk uğradığım yerler arkeoloji müzeleri olur. Dönemlerine göre sınıflandırmış buluntularda ilk dikkatinizi çeken benzer özellikleri, görselliği taşıyan kalıntılar olmasıdır; bunların başında kocaman kalçaları, iri göğüsleri olan tanrıça figürleri gelir. Özellikle Konya'da bulunan ve Çatalhöyük kazılarında çıkarılmış olan tanrıça kadın figürü dikkat çekicidir. Elbette yazılı tarih olmadığından bu tanrıçaların isimlerinin ne olduğunu bilmiyoruz. Fakat unutulmaması gerekir ki her kültür ve inanç sonraki nesilleri derinden etkilemiştir. Etkilendiklerini birbirine benzer anlatı ve hikayelerden anlayabiliyoruz.
Helmut Uhlig'in "Tanrı Başlangıçta Tanrıçaydı" kitabında [1] anlatıldığı üzere kadının doğurganlığı sembolik olarak yaradılışı, doğuşu, bereketi, yaşamı simgeliyor olabilir. Çatalhöyük kazılarının haricinde, kadını simgeleyen figürlerin avcı toplayıcı döneme kadar uzandığını biliyoruz. Dönemin düşünce tarzına göre her şeyin başlangıcı/doğumu, hatta var olan tanrılar dahi "kutsal bir tanrıça tarafından doğurulmuştur" fikri hakim olabilir.
Şu ana kadar anlattıklarımızdan şu sonucu çukarmak mümkün: Her ne kadar Kibele Frig kültürüne atfedilse de bu tanrıçanın geçmişi çok eskiye gitmektedir. Dönemin yazılı tarihi sayesinde, bu tanrıçanın adının Kibele ve temel özelliğinin doğumu, başlangıcı ve bereketi simgeleyen ana tanrıça olduğunu biliyoruz. Frigler M.Ö. 690 yılında Kimmerler tarafından yıkılmış olsa da Frig dönemi öncesi ve sonrasında benzer özelliklerde olan ana tanrıça figürü hep karşımıza çıkar. Sümer ve devamındaki medeniyetlerde İnanna/İştar/Demeter, Mısır kültüründe İsis, Helen kültüründe Artemis , Roma döneminde Diana olarak görmek mümkün.
Bu kısımda sorumuzla alakalı bir durumla karşılaşıyoruz. O da Kibele'yi neyin simgelediğidir. Eldeki buluntulara göre ana tanrıça genelde yanında iki aslan ile sembolize edilmiştir. Fakat yazılı kayıtlardan anlaşıldığı üzere siyah parlak bir taş da işin içine girmiştir. Muhtemeldir ki Frigler döneminde bölgeye düşen bir meteorun ana tanrıça tarfından gönderildiği düşünülmüştür. 4-5 parçaya bölündüğü ve metal alaşımların ağırlıkta olduğu anlaşılan bu taş atmosferden geçerken aşırı ısınması neticesinde siyah ve pürüzsüz bir hal almıştır. Parçalara ayrılan bu taşın bir tanesinin günümüz Efes bölgesinde bulunması nedeniyle Artemis tapınağının inşa edildiği düşünülür. Ve gene Roma kayıtlarından anlaşıldığı üzere Artemis tapınağında bulunan bu taş M.Ö. 204 yılında Roma' ya götürülmüş ve ismi Magna Mater, yani Kaz Dağlarının Büyük Anası olarak anılmıştır. Araya ilginç bir rastlantı daha ekleyeyim: Magna Mater adına yapılan en büyük tapınak bugün Vatikan olarak bildiğimiz yerdedir ve Vatikan kutsal yapıları bu tapınağın üstüne inşa edilmiştir.
İlginçlikler ve rastlantılar bu taş ile bitmiyor. Hristiyanlığın ilk yayıldığı yıllarda Roma da yapılan ilk tapınak Aziz Petrus adınadır ve bu kişi en büyük havarilerden olup ilk papa olarak kabul edilir. Kutsal İncil kitabında "Elçilerin İşleri" kısmında en çok anlatılan gene bu kişidir. Kudüs ve civarında yaşayan Aziz Petrus'un gene o bölgeye yakın Petra şehrinden göç ettiği düşünülür ve adını da gene bu şehirden aldığı bilinmektedir.
Konuyu kavrayabilmek için Petra'dan biraz bahsedelim. Tarihte M.Ö.4 yüzyılda Arap halkları/ bedevileri tarafından kurulduğu düşünülen bir medeniyet, Nebatiler: Ticaret yollarına hakim olması nedeniyle zenginleşen, başkenti Petra olan bir ülke. Bu kültürün de gene benzer bir tanrıçası var. Eldeki kayıtlara göre El'lat/Al'lat, Ka'ab veya Ka'ba olarak biliniyor. Ve gene çok ilginçtir bu tanrıçayı sembolize eden gene siyah parlak bir taş. Zamanla bölgenin Roma hakimiyetine girmesi ve ticaret yollarının kontrolünün Nebatilerin elinden çıkması nedeniyle Petra önemini yitiriyor. Üstelik Hristiyanlığın Roma sayesinde yayılması ve bölge yerel halklarının da Hristiyanlaşması neticesinde az sayıda pagan dinini yaşatan bir topluluğun bir şekilde Petra'ya gelen siyah taşı gözlerden uzak bir bölgeye yani Mekke'ye götürdüğü düşünülüyor. İslamın ilk yıllarında Mekke'de bulunan en büyük tanrıça putların Lat, Uzza ve Menat olduğu zaten biliniyor, yani Petra şehrindeki tanrıçalar ile Mekke putlarının tanrıçaları aynı ismi taşıyor.
Günümüz İslam inancına göre; Kabe'nin kutsallığı Hacer-ül Esved taşından gelmektedir ve namaz ritüeli Dünya'nın neresinde olursanız olun Kabe'ye yani Hacer-ül Esved'e yönelerek yapılır. Günümüz Arap dilinde" kıble" kelimesi "kbl" kökünden yön, taraf, yönelme olarak türetildiği düşünülür. Bu kelime kökünün, geçmişte bir tanrıça ismi olen "Kibele" isminden fiile dönüşüp dönüşmediğinden emin değiliz. Ancak bu kadar rastlantı ve benzerlik gerçekten ilginç.
Kaynaklar
-
H. Uhlig. Tanrı Başlangıçta Tanrıçaydı: Dişilin Dünya Dini. ISBN: 9789944330985.