-> Bu yorum kendi deneyimlerimden yola çıkma yöntemi üzerine kuruludur ve subjektiflik iddiası taşımamaktadır.
Stoacılık fikriyle daha yakından haşır neşir olmanın faydası olabileceğini düşünüyorum çünkü Stoacılıkta insanın bu tarz boşluk hislerinin giderilmesinin tek bir yolu olduğunun altı çiziliyor. O yol da insanın kendi üzerine daha fazla eğilmesi.
Öz değerlerini, sana yaşadığını hissettirecek şeyleri, bulman, bulduysan da onlara daha fazla sarılman gerektiği fikri, temel öğretilerden biri. Stocılıkla beraber bu temelleri bir kez attığında ve kendi üzerinde düzenli olarak çalıştığında illa ki bir mihenk taşı keşfediyorsun. Hayatının mihenk taşlarından birini.
Onu bulduktan sonra eylemlerin ve düşüncelerin bu mihenk taşının çevresinde şekillendiğinden dolayı boşluk hissi önceki kadar acı verecek biçimde olmuyor, hatta çoğu zaman hiç olmuyor. Yalnızca ara sıra sorgulamalara giriyorsun fakat o da bir süre sonra belirli bir düşünme süreci sonucunda sana zarar veremeyecek düzeye geliyor. Zarardan kastım psikolojik elbette.
Dolayısıyla kendi deneyimlerimden yola çıkarak verebileceğim önerim şu olurdu: Tüm yaşamını kapsayacak bir hayalin (hedef gibi ulaşılabilecek bir şey değil) yoksa öncelikle onu bulmak için çaba göstermen. Bunu yapabilmek için Schopenhauer ve Seneca gibi isimlerden yararlanman. Bulduğunda ise direkt olarak ona sarılmaman, onu derinleştirmen ve onun adına eylemlerde bulunman. Ben bunlara öz-değerler diyorum.
Mesela öz-değerlerimden biri değer üretmektir. Var olduğum sürece yapmaya çalışacağım bir şey. Dolayısıyla boşluk hissine yer kalmıyor. Umarım faydalı olmuştur.