Her ne kadar karanlık maddeyi doğrudan gözlemleyemesek de etkilerini fazlasıyla hissederiz. Eğer karanlık maddenin nasıl keşfedildiğine kısaca bakacak olursak bilim insanlarının galaksilerdeki ve galaksi içi gök cisimlerindeki hızların bilinen kütle miktarıyla açıklayamadığını, dolayısıyla ek bir kütle kaynağına gerek duyduğunu görürüz. Bu kütle kaynağını oluşturan "madde" elektromanyetik radyasyonla (ışık) etkileşmediği ve bu durumda hakkında bildiklerimiz çok az olduğu için ona karanlık madde ismini veririz. Karanlık madde, her ne kadar elektromanyetik radyasyonla etkileşmese de tıpkı normal madde gibi uzay zaman dokusunda bir bükülme yaratır ve kütleçekim kuvvetinin oluşmasına sebebiyet verir. Bu durumda bilim insanları bu kuvvetin etkilerini gözlemleyerek evrende ne kadar karanlık madde bulunması gerektiğini hesaplayabilir ve nümerik analiz yöntemleriyle bu verileri formüle edebilirler.
Bilimde keşfedilen şeyler insan içgüdülerine uygun olmak zorunda değildir. Yani biz göremiyoruz diye karanlık maddeye kesinlikle yoktur demek yanlış olacaktır. Ki zaten yaptığımız gözlemler ortada bir "madde" olduğunu bize göstermektedir. Sonuç olarak yapılan formüller, denklemlere veya fonksiyonlara dahil edilebilir ve doğru şekilde çalışırlar.