“Kanıtın yokluğu, yokluğun kanıtı değildir.” argümanının her zaman doğru kabul edilmesi gerektiği varsayılırsa, varlığı ya da yokluğu kanıtlanamadığı için sorunuzun cevabı mecburen "evet" olmak zorunda. "Her zaman"ı vurguladım çünkü bu argümanın her zaman doğru kabul edilmek zorunda olduğunu varsayarsanız "Arka bahçemde sadece benim gördüğüm bir King Kong var. Sadece ben gördüğüm için olduğunu kanıtlayamıyor olmam olmadığı anlamına gelmez" dediğimde arka bahçemde sadece benim gördüğüm bir King Kong olduğuna ihtimal vermek zorundasınız demektir. Verir misiniz? Bence ilk söyleyeceğiniz -elinizdeki verilere göre ihtimalin düşüklüğü yüzünden- "Kanıtın yokluğu, yokluğun kanıtı değildir. Ancak kanıt noksanlığı bir şeyi reddetmek için “yeterli” olmasa da, doğal olarak “geçerli” bir sebeptir. Daha açıklayıcı olarak: “Kanıtın yokluğu, yokluğun kanıtı değildir; ancak varlığın kanıtı hiç değildir!” olacaktır (Yani Carl Sagan'dan yaptığınız alıntının devamı). İşte bazı insanlar da bunu yapmak zorunda kalıyor. Elbette ki tanrı kavramı gibi binlerce yılda kökleşmiş, hakkında sayısız argüman üretilmiş ve sonuç olarak insan davranışlarıyla ilgili olduğu için evrimsel psikoloji gibi ciddi bilim sahalarının kapsama alanına giren bir kavramı King Kong örneğiyle açıklamaya çalışmak sığ bir yaklaşım olacaktır; ancak insanın nasıl bir canlı olduğu göz önünde bulundurulduğunda böyle bir örneğin mantığının bana mantıksız gelmediğini söylemek zorundayım. Çünkü insanın istismar etmediği hiçbir konu olmadığı için "kanıt" unsurunun da istismar edilebileceğini ve aklın, işine geldiği gibi davranabilmek için kendi yarattığı mantığın arkasına sığınabileceğini göz önünde bulundurmak gerekir. Dolayısıyla bir bilim insanının ya da bir insanın, insanın nasıl bir canlı olduğunu göz önünde bulundurarak ve eldeki verilerin tanrının olmadığına güçlü bir ışık tuttuğuna kanaat getirerek "tanrı yoktur" demesi bilim dışı bir argüman mıdır tartışılır ama mantık çerçevesi içerisinde olduğu kesin.
Ama siz mantıklı olup olmadığını sormuyorsunuz, bilim dışı olup olmadığını soruyorsunuz. Bilim tanrının varlığı ya da yokluğuyla ilgilenmez ama bilimin metodolojisi üzerinden bakıldığında aslında "tanrı yoktur" demek boş hipotez ve yanlışlanabilirlik ilkesinin yani bilimin metodolojisinin zaten kendisidir. "Tanrı vardır" gibi kanıtlanmamış ve verilerin aksine ışık tuttuğu söylenebilecek bir fikir ortaya attığınızda bilim ilk önce bunun yanlış olduğunu varsayacak ve "tanrı yoktur" diyecektir; bu boş hipotezdir. Burada da yanlışlanabilirlik ilkesi devreye girer ve her hipotezin yanlışlanabilir olmak zorunda olduğunu dikte ederek "tanrı yoktur" hipotezinin de yanlışlanabilir olmak zorunda olduğunu söyler. Bilim kendi boş hipotezini yani "tanrı yoktur" hipotezini çürütmeye çalışacak ve eğer bunu becerebilirse tanrının varlığı kanıtlanacaktır. Gerçeğe ulaşmanın tek yolu olan objektifliğe ancak iddianın tersini çürütmeye çalışarak ulaşılabileceğini bilen bilim "tanrı yoktur" diyerek bu sorunsalı sorgulamaya devam etmem gerektiğini biliyorum der. Bunu bilmek, sonucun ne olacağıyla ilgilenmeyerek istenilen yere değil gerçeğe ulaşmayı sağlar. Yani eğer bilim "tanrı yoktur" derse bunu tanrı fikrine karşı olduğu için yapmaz. Bilim, kanıtlanmış olguların öyle değillermiş gibi gösterilmeye çalışılması dışında hiçbir fikrin yanında ya da karşısında değildir. Aslında kanıtlanmış olguların da yanında değildir; ama eğer kanıtlanmışsa "Yok o öyle değil." denmesine de doğal olarak izin vermez çünkü aksini kanıtlamanız gerekir.
Kısacası her iki açıdan da "tanrı yoktur" argümanını bilim dışı bir argüman olarak görmek tuhaftır.