Paylaşım Yap
Tüm Reklamları Kapat
Sorulara Dön
Anonim
Anonim Üye
3

Kadınlar üstün sosyal becerilere sahipken, neden çoğu toplumda erkek egemen?

1,696 görüntülenme
0
  • Paylaş
  • Alıntıla
  • Alıntıları Göster
  • Dış Sitelerde Paylaş
  • Soruyu Takip Et
  • Raporla
  • Mantık Hatası Bildir
Tüm Reklamları Kapat
3 Cevap
Mehmet Öz
Mehmet Öz
7K UP
Sosyoloji ile ilgileniyorum

Merhaba,

Cevap vermeden önce naçizane fikrimi belirtmek isterim. Erkeklerin ve kadınların cinsiyetlerine özgü güçlü ve zayıf oldukları yönleri vardır. Eşitlik konusuna hiç bulaşmadan, kadınların bazı konulara daha duygusal, tedbirli ve tedirgin yaklaştığını söyleyebiliriz. Erkekler ise daha fevri olmakla birlikte, tehdit altında ve acil durumlarda daha soğukkanlı da olabilirler. Tabii ki de genelleme yapmamak gerekir. Belirttiğiniz gibi kadınların sosyal yönleri daha gelişmiş olabilir, bu yüzden öğretmen ve hemşire gibi mesleklerde daha başarılı olabilirler, ki öyleler. Erkeklerin sosyal yetenekleri daha zayıftır ama fiziksel güç gerektiren işleri genelde erkeklerin yaptığını görürüz. Objektif bakarsak kadın ve erkek hiçte eşit olmamakla birlikte, biri diğerinden daha üstün ya da alçak da değildir.

Tüm Reklamları Kapat

Sorunuzun cevabına gelirsek. Kültürel boyutlar teorisi, kültürler arası farklılıkları ve bu farklılıkların ne gibi davranış değişikliklerine yol açtıklarını konu alan bir çerçevedir. Bahsedilen boyutlardan biri de “maskülen(erkeksi) vs feminen(kadınsı)” toplumlardır. Türkiye maskülenlikte 100 üzerinden 45 skor ile pek de feminen değildir. Ama Japonya (95/100), Avusturya(75/100) gibi ülkeler kadar da maskülen değildir. Maskülen toplumlar sert ve zor olarak tanımlanırken, feminen toplumlarda hatalara, zayıflıklara yaklaşımlar daha yumuşaktır. Feminen kültürün önemli özelliklerinden biri de günlük ve iş hayatında kadın erkek “eşitliğidir”. Maskülen toplumlarda rekabet ve başarı çok önemlidir. “Bizim oğlan sınavdan şu kadar puan almış” lafını genelde bu toplumlarda duyarız. İleri derece maskülen toplumlarda kadın erkek rolleri kalıplaşmıştır. Örnek vermek gerekirse maskülen bir toplumda, ideal kadın evde çocuklara bakan ev hanımıdır. Çalışsa bile genelde “cinsiyetine uyan” mesleklerde çalışır (örneğin: ebelik, terzi).Böyle bir toplumda erkeğin rolü de çalışıp, başarılı olmaktır. Eğer böyle bir toplumda kadınlar, erkeklerin çoğunlukta olduğu meslekleri yapmak isterlerse, giyim ya da davranış olarak erkeksi olmak zorundadırlar. Tabii olarak bu roller bir çok etken tarafından belirlenir. Türk kültürünün özelliklerini de göz önünde bulundurmak gerekli. Terazinin erkekten tarafının çoğu zaman daha ağır bastığı da inkar edilemez.

Toparlamak gerekirse, Türk toplumu 45/100 puan maskülenliğe rağmen oldukça yoğun, erkeksi toplum özellikleri taşımaktadır. Doğal olarak belirli kadın, erkek rolleri vardır. Sanıyorum bu yüzdendir ki bazı kadınlar hakettiği yere gelemiyor olabilirler. Şahsen Türk toplumunun maskülenlik boyutunda elde ettiği skorun gerçekte daha yüksek olduğunu düşünüyorum.

Kaynak 1’de belirtilen sitede, ülkelerin 6 boyuttaki skorlarını karşılaştırabilirsiniz.

Kaynaklar

  1. Hofstede Insights / Geert Hofstede. Compare Countries - Hofstede Insights. (22 Haziran 2021). Alındığı Tarih: 26 Ekim 2022. Alındığı Yer: Hofstede Insights | Arşiv Bağlantısı
  2. AFS. Hofstede’nin Kültürel Boyutları. Alındığı Tarih: 26 Ekim 2022. Alındığı Yer: Intercultural Link | Arşiv Bağlantısı
6
0
  • Paylaş
  • Alıntıla
  • Alıntıları Göster
  • Dış Sitelerde Paylaş
  • Raporla
  • Mantık Hatası Bildir
Serkan Temel
Serkan Temel
2,079 UP
Kadınlardan eyi anlarım

Kadınlar salgıladıkları oksitosin gibi hormonlarla sosyal ilişkiler konusunda oldukça bağımlı oluyorlar duygusal bir bağımlılık ırkın devamlılığı koruma iç güdüsü falan aşk duygusundan daha yoğun bir duygu yaratır. Ancak erkeklerde testesteron gibi hormonların güç ve bu gücü yine ırkı koruma gibi içgüdülere iterken bilgiyle rahatlayan insan yaşamı testesteronun avlanma savaş yada kaç gibi durumlarda kullanmayıp sanatsal yada güç gerektiren sporlarda kullanmayınca ters tepti ve freud un dediği gibi baskılanan duygular kadını daha sosyal olmaya erkeğide sosyalliği bozmaya itti ortada egemen biri yok her iki tarafta değişen dünya koşullarından nasibini aldı. Birinin çenesine vurdu diğerinin yumruğuna ikiside aynı derecede yıkıcıdır…[2][3]

Kaynaklar

  1. Elif vatanoğlu. Oksitosinin Etkileri. Alındığı Tarih: 26 Ekim 2022. Alındığı Yer: oksitosin | Arşiv Bağlantısı
  2. M. Akademi, et al. Testosteron Nedir? Neye Yarar? Erkek Sağlığına Etkileri Nelerdir?. (30 Ağustos 2018). Alındığı Tarih: 26 Ekim 2022. Alındığı Yer: Medikal Akademi | Arşiv Bağlantısı
2
0
  • Paylaş
  • Alıntıla
  • Alıntıları Göster
  • Dış Sitelerde Paylaş
  • Raporla
  • Mantık Hatası Bildir
Esat Kudret
Esat Kudret
111K UP
Akıl yürütmeyi öğrenmeye çalışan bir öğretmenim.

Hiçbir gardiyan tutsağından daha özgür olamaz!

“Ve Tanrı Adem’i yarattı ve onun uyluk kemiğinden Havva’yı”

Tüm Reklamları Kapat

İlkel Komünal toplum anaerkildi. Soy kadına dayanmakla kalmazdı kadın aynı zamanda toplumun hem ruhani hem de siyasi lideri idi. O dönemde de erkekler kaslı ve iri, kadınlar yağlı ve narin idi.

Zira egemenlikte temel değişken kas-güç-irilik olsaydı türümüz besin zincirinin tepesine oturmazdı. Onu tepeye oturtan kolektif akıldı. Zekası ve bu zekanın toplumsal zeminde kolektif yeniden üretimiydi. Halen de öyle…

Tüm Reklamları Kapat

Bu temelden bakıldığında, kadın ve erkeğin birbirine üstünlüğü olamazdı. Hatta kadın, daha soğukkanlı ve tedbirli yapısı ile doğurganlığı ve analığı vesilesi ile gerek soyun devamı gerekse hayatta kalma kriterleri açısından daha avantajlıydı. Nitekim ilkel komünal toplumda olan buydu. Çok tanrılı “ilkel” dinlerin egemen olduğu bu dönemde hemen hemen şamanların (Ruhani ve siyasi lider) tamamına yakını kadındı.

Ancak ne zaman ki tohum keşfedildi (Ki onu da keşfedenin bir kadın olduğu söylenir) , yerleşik yaşama geçildi; ürün bolluğu doğurganlığı, doğurganlık eve bağımlılığı zorunlu kıldı ve eve bağımlılık kadını dini ve siyasi belirleyicilikten, önderlikten hızla uzaklaştırdı.

Artık erkeklerin devri başlamıştı. Kadını, mecbur kılındığı yaşama mahkum etmek ve bunu süreklileştirmek gerekiyordu. Kadın, aile üzerinden zaten eve mahkum edilmişti. Şimdi bunun pekişmesi için yeni bir söylem ve buna uygun bir pratik geliştirilmeliydi. Çözüm, kadının mülkleştirilmesinde bulundu.

Zaten temeli atılmış olan özel mülkiyet, kadının mülkleştirilmesi ile konumunu iyice pekiştirdi ve böylece her anlamda “köleleştirilen” ilk şey kadının kendisi oldu.

Kadının buna elbette bir itirazı olacaktı, oldu da ancak bu çok cılızdı ve kısa sürede sönümlendi. Erkeğe, egemenliğinin idamesi için yeni bir argüman ve enstrüman gerekiyordu.

“Ve Musa, onca kalabalığı yara yara ışıklı bir mağaraya girer. Bir süre sonra mağara aydınlanır. Musa bir elinde asa bir elinde üstünde yazılı işaretler bulunan bir taş ile mağaradan dışarı çıkar. Kavmine (sürüsüne) bir çoban olarak, harfiyen uyulması gereken on emri yaratıcı adına tebliğ eder.”

İstisnasız, tek tanrılı göksel dinlerin tamamının hikayesi bu. Ve istisnasız hepsi için emir yukarıdan gelir, hepsi erkektir ve emirlerin tamamı egemenliğe yöneliktir. İşte kadının bir tek ruhuna vurulamayan prangayı vuracak süreç böylece başlamış oldu. Tasvir edilen tanrı erkekti. Seçtiği, yeryüzündeki temsilcisi (Sonradan adı devlet olacak) erkekti. Evdeki (kutsal ailenin) temsilcinin temsilcisi baba da erkekti.

Bu üçleme, egemenliği pekiştiren ve kadına korkuya dayalı rızayı dayatan (ve dolayısıyla tüm topluma) en temel üçleme oldu. Üç kutsal üzerine oturtulan üçlemenin temsilcilerinin üçü de erkekti. Göklerin kutsalı Tanrı, Yerdeki tezahürü Kutsal devlet, ailedeki (evdeki) tezahürü kutsal baba…

Tüm Reklamları Kapat

Köleci toplum ile başlayan bu mülkleştirme, istisnasız feodal tarım toplumunun tamamında ve tavan yapmış hali ile sürdü. Kadın artık ailenin kutsiyeti üzerinden sadece erkeğinin mülkü değil aynı zamanda tarlada beleş işgücü de oldu. Aykırılık ölümdü. Düşünmek, sormak, sorgulamak, hele ki itiraz, kadın için ölümdü. Ortaçağ boyunca feodalitenin(derebeylik) en vahşice uygulandığı Avrupa’da cadı avlarının temelinde hep bu vardı. Komuta, tahmin edileceği üzere kutsalı kutsayan, siyasi ve dini idare merkezi olan kilisenin tekelindeydi.

Avrupa’daki aydınlanma ile birlikte (Rönesans-Reform) kadın nispeten varlığını sorgular oldu. Sanayi devrimi ile birlikte kırsaldan kent merkezlerine göç ve yoğun işgücü açığı, kadını bir nebze ev denilen hapishanenin dışına çıkarabildi. Fakat ikinci sınıf ve ucuz işgücü olarak yeniden konumlandırdı.

Ancak kapitalist üretim ilişkilerinin yarattığı işçi sınıfının, hem üretimin merkezinde hem de süren aydınlanmanın dinamiği oluşu nedeni ile bu sınıfın bir parçası olan kadın da geçmişe kıyasla çok daha net ve iradi hak arayışlarına girdi. Şiddete maruz kaldı, yakıldı, katledildi. 8 Mart’ı (Dünya Emekçi Kadınlar Günü) yaratan sürecin devamı olarak, kadının eşitlik ve özgürlük arayışı nispeten haklarla sonuçlansa da, aynı zihniyet üzerinden egemenliği devralan burjuvazinin de (Kent Soylusu) temel karakteristiği erkekti. Bunu sürmesi gerekiyordu.

Kadın, evden çıkışı ile birlikte özgürleşiyordu ve daha fazlasını hak olarak istiyordu. Dönemin egemeni burjuvazi, kadını ikinci sınıf olarak yedekte ve ucuz işgücü olarak sürekli kontrol altında tutmak istiyordu. Şiddet uyguladı olmadı, yaktı olmadı, katletti olmadı. Bir uzlaşı yolu bulmalıydı. Öyle bir uzlaşı olmalıydı ki; kadının toplumsal statüsü göstermelik olarak değişmeli fakat bu değişim egemenliği (İktidarı) hedeflememeliydi. Kadın evden çıkıp üretime katılmalı fakat ucuz işgücüne halel getirmemeliydi.

Tüm Reklamları Kapat

Tahmin edileceği üzere, modernlik sosu ile arka kapıdan kadını mülkleştiren geçmişteki bütün ritüeller makyajlanarak yeniden üretildi. Kağıt üzerinde kadın erkeğe eşitlendi. Fakat ailenin kutsallığı yeniden yeni bir formda üretildiği için bu eşitlik pratik yaşamda karşılık bulmadı. Resmi nikah üzerinden aile reisliği erkeğe hak görülerek zaten mülkleşen kadının modern mülkiyetinin devamlılığına karar verildi.

Tüm bunlara rağmen direnen kadının direncini kırmak için kadın mücadelesi içten bölünmeliydi. Başarılı da olundu. Sömürü, aile, özel mülkiyet, kutsallık tartışmasını temel almayan, öncelemeyen yönelimlerle kadın, omuz omuza sınıf mücadelesi veren, kadının özgürlüğünden yana olan erkekten ayrıştırıldı. Ardından muazzam bir pazarlama ve reklam stratejisi ile mülkleşmiş kadın, ayrıca ve cinsel kimliği üzerinden alınır, satılır bir metaya dönüştürüldü.

Özetle başa dönersek: Kadının bugün yaşamın diğer alanlarında, eşdeğeri olan erkek ile aynı hak, talep ve koşullara sahip olamamasının kas, zeka, yaratılış, duygu vb. ile hiçbir alakası yok.

Bunun temelinde, kadını da mülkleştiren özel mülkiyet, bunu koruma amaçlı ve kuyruklu bir yalan olarak türetilen kutsal aile masalı, bunu destekleyecek ve daimi kılacak şekilde uydurulan kutsal devlet masalı, kutsal sözler vb. tüm kutsallar palavrası vardı.

Tüm Reklamları Kapat

Bundan bağımsız ve farklı değerlendirmeler olasıdır. Fakat doğru tedavinin şartı doğru teşhistir. Özel mülkiyet ve kutsanmış aile ile sömürü düzeni var oldukça ve temel olarak tartışılmadıkça, kadının ne haklarına ne de hak ettiği özgürlüğe kavuşması mümkün olmayacaktır. Ve fakat bir toplumun temel dinamiği ve eş tümleyeni olarak kadın özgürleşmedikçe hiçbir erkek de, egemen, göreli rahat veya sahip olarak asla özgür olmayacaktır. Çünkü hiçbir gardiyan tutsağından daha özgür olamaz!

Önemli not: Burada üzerinde durulan temel sorun, çok önem atfedilen aile ve kutsallar değil, kadının mülkleştirilmesinde, cinsel bir metaya dönüştürülmesinde ve dolayısıyla özgürlüğünün elinden alınmasında her dönemin iktidarı tarafından bu kavramların ve bu kavramlara denk düşen pratiklerin tercihen korkunç bir prangaya dönüştürülmesidir.

[1][2][3][4][5]

Kaynaklar

  1. 1. Sylvıa Marcos. (2006). Bedenler, Dinler Ve Toplumsal Cinsiyet. Yayınevi: ütopyayayınevi. sf: 362.
  2. 2. Boran yayınları. (2006). Neydik Ne Olduk. Yayınevi: Boran yayınevi. sf: 160.
  3. 3. Sibel Özbudun, et al. (2007). Küreselleşme, Kadın Ve “Yeni”-Ataerki. Yayınevi: ütopya yayınevi. sf: 227.
  4. 4. A.Kollantai. (1992). Marksizm Ve Cinsel Devrim. Yayınevi: tüm zamanlar yayıncılık. sf: 199.
  5. 5. Friedrich Engels. (2012). Ailenin, Özel Mülkiyetin Ve Devletin Kökeni. Yayınevi: sol yayınları. sf: 256.
3
0
  • Paylaş
  • Alıntıla
  • Alıntıları Göster
  • Dış Sitelerde Paylaş
  • Raporla
  • Mantık Hatası Bildir
Daha Fazla Cevap Göster
Cevap Ver
Evrim Ağacı Soru & Cevap Platformu, Türkiye'deki bilimseverler tarafından kolektif ve öz denetime dayalı bir şekilde sürdürülen, özgür bir ortamdır. Evrim Ağacı tarafından yayınlanan makalelerin aksine, bu platforma girilen soru ve cevapların içeriği veya gerçek/doğru olup olmadıkları Evrim Ağacı yönetimi tarafından denetlenmemektedir. Evrim Ağacı, bu platformda yayınlanan cevapları herhangi bir şekilde desteklememekte veya doğruluğunu garanti etmemektedir. Doğru olmadığını düşündüğünüz cevapları, size sunulan denetim araçlarıyla işaretleyebilir, daha doğru olan cevapları kaynaklarıyla girebilir ve oylama araçlarıyla platformun daha güvenilir bir ortama evrimleşmesine katkı sağlayabilirsiniz.
Popüler Yazılar
30 gün
90 gün
1 yıl
Evrim Ağacı'na Destek Ol

Evrim Ağacı'nın %100 okur destekli bir bilim platformu olduğunu biliyor muydunuz? Evrim Ağacı'nın maddi destekçileri arasına katılarak Türkiye'de bilimin yayılmasına güç katın.

Evrim Ağacı'nı Takip Et!
Aklımdan Geçen
Komünite Seç
Aklımdan Geçen
Fark Ettim ki...
Bugün Öğrendim ki...
İşe Yarar İpucu
Bilim Haberleri
Hikaye Fikri
Video Konu Önerisi
Başlık
Gündem
Bugün Türkiye'de bilime ve bilim okuryazarlığına neler katacaksın?
Bağlantı
Kurallar
Komünite Kuralları
Bu komünite, aklınızdan geçen düşünceleri Evrim Ağacı ailesiyle paylaşabilmeniz içindir. Yapacağınız paylaşımlar Evrim Ağacı'nın kurallarına tabidir. Ayrıca bu komünitenin ek kurallarına da uymanız gerekmektedir.
1
Bilim kimliğinizi önceleyin.
Evrim Ağacı bir bilim platformudur. Dolayısıyla aklınızdan geçen her şeyden ziyade, bilim veya yaşamla ilgili olabilecek düşüncelerinizle ilgileniyoruz.
2
Propaganda ve baskı amaçlı kullanmayın.
Herkesin aklından her şey geçebilir; fakat bu platformun amacı, insanların belli ideolojiler için propaganda yapmaları veya başkaları üzerinde baskı kurma amacıyla geliştirilmemiştir. Paylaştığınız fikirlerin değer kattığından emin olun.
3
Gerilim yaratmayın.
Gerilim, tersleme, tahrik, taciz, alay, dedikodu, trollük, vurdumduymazlık, duyarsızlık, ırkçılık, bağnazlık, nefret söylemi, azınlıklara saldırı, fanatizm, holiganlık, sloganlar yasaktır.
4
Değer katın; hassas konulardan ve öznel yoruma açık alanlardan uzak durun.
Bu komünitenin amacı okurlara hayatla ilgili keyifli farkındalıklar yaşatabilmektir. Din, politika, spor, aktüel konular gibi anlık tepkilere neden olabilecek konulardaki tespitlerden kaçının. Ayrıca aklınızdan geçenlerin Türkiye’deki bilim komünitesine değer katması beklenmektedir.
5
Cevap hakkı doğurmayın.
Bu platformda cevap veya yorum sistemi bulunmamaktadır. Dolayısıyla aklınızdan geçenlerin, tespit edilebilir kişilere cevap hakkı doğurmadığından emin olun.
Ekle
Soru Sor
ve seni takip ediyor

Göster

Şifrenizi mi unuttunuz? Lütfen e-posta adresinizi giriniz. E-posta adresinize şifrenizi sıfırlamak için bir bağlantı gönderilecektir.

Geri dön

Eğer aktivasyon kodunu almadıysanız lütfen e-posta adresinizi giriniz. Üyeliğinizi aktive etmek için e-posta adresinize bir bağlantı gönderilecektir.

Geri dön

Close