En iyi tartı yastığımızdır. (İstisnaları da var…)
İyi ve kötü kavramları, bu alanda kendimizi eğitmemiş ve sahip olduğumuz kültürü evrensel genel geçer kültür ile bütünleştirmemiş isek; doğal olarak yaşadığımız çevrenin, toplumun, ailenin değer yargıları, o değer yargılarına dayanak teşkil eden toplumsal normlarımız, inançlarımız üzerinden tanımlanacaktır.
Ancak hangi toplumda olursa olsun iyi ve kötü, felsefi olarak, dini olarak ve toplumsal olarak en az üç farklı şekilde tarif edilebilir.
Bu tarifler bazen örtüşebileceği gibi bazen çelişebilir.
Misal aynı toplum içinde toplumsal olarak iyinin veya kötünün ölçütü davranışın kendisi iken, inanç üzerinden değerlendirdiğimizde inanmayan herkesi, önceki tüm sıfatlarından sıyırarak ve sırf inanmadığı için kâfir olarak bir tarafa( kötü) itebiliriz.
Fakat her ne kadar iyi ve kötü kavramı toplumdan topluma nüans farkı ile değişiklik gösterse de, anlaşılan şey farklı olsa da dünyada " yaşasın kötülük" demek hiçbir toplumda makbul sayılmaz. İyilik ise herkesin el üstünde tuttuğu bir değer.
Bana göre : Kendini bu evrenin bir parçası, dışındakileri de aynı sayıp, kendisi kadar, dışındakilerin de kendi doğallıklarında var olma hakları olduğunu bilen, bunun sürekliliği için elinden geleni yapan, aksini dayatana karşı da sessiz kalmayan iyidir.
Kendine her şeyi hak, başkalarına lütuf gören, söylemini ve eylemini bu kıstasa göre belirleyen doğrudan, böyle olmayıp toplumun bir bileşeni, varlığını topluma ve kendi dışındakilere de borçlu olduğunu unutup, kendi dışındaki dünyaya gözünü kulağını kapatan "bana dokunmayan yılan bin yaşasın" diyen dolaylı olarak kötüdür.
Ancak buna rağmen bir ayrıntıya daha değinmeden geçemeyeceğim. Realizm ile işleyen dünyaya romantizm gözlükleri ile sürekli bakamayız. Hiç bir insan her şeyi ile ne iyi ne kötü olamaz. Eşyanın doğasına aykırıdır. Her insanın farklı zaman, mekan, olay ve olgulara bağlı olarak, bazen bilerek-isteyerek bazen bilmeden ve istemeden iyi ve kötü olması olasıdır.
Neticede evrensel genel geçer bir tanımı olsa da bu iki kavram; mekana, zamana ve muhataba göre de sık sık değişebilmektedir.
Belki de en önemli kıstas vicdanımız kendisidir. Gece başımızı yastığa koyduğumuzda yastığımızın " soğuyup katılaşma" oranı kanımca önemli bir veridir.
Yumuşacık ve sıcacıksa ne mutlu bize...(istisnaları da var…)