Kuantum fiziğinin deneysel ispatı hala sınırlı olabilir ama günden güne gelişen teknoloji ile maddenin daha da derinlerine nüfuz edebiliyoruz. İşin ilginç yanı bu teknolojinin gelişimi de kuantum fiziği dahilindeki formülasyonlarla yapılan çözümlerle mümkün olabiliyor. Teorik olarak öngörülen sistemler deneysel olarak gerçeklenebiliyor, bu sistemlerle yeni deneyler yapıp kuantum fizğinin öngördüğü şeyler doğrulanabiliyor.
Bu gün madde yüzeyindeki atomları tek tek hareket ettirebiliyoruz, birkaç atomdan oluşan fonksiyonel nanoparçacıklar yapabiliyor, standart modelin doğrulanması adına çok yüksek enerjilerde çarpışma deneyleri yapabiliyoruz. Gittikçe daha gelişmiş kuantum bilgisayar prototipleri yapabiliyor, kuantum fizğinin öngördüğü özelliklerdeki iki boyutlu malzemeleri üretebiliyoruz. Aslına bakarsanız, kuantum fiziğinin teorik olarak öngördüğü şeyleri deneysel olarak sınamak adına hiç de fena bir noktada değiliz.
Bunun yanında matematik de gelişiyor. Uygulamalı matematikte gerek denklemlerin kesin çözüm yöntemleri gerekse yaklaşık/sayısal çözüm yöntemleri hızla gelişiyor. Daha kompleks teoriler için matematiğin yetersiz kalması meselesi gerçekten de belirleyici. Eğer matematik yetersiz ise o daha kompleks teoriler ortaya çıkamıyor. Ya da teori olarak ortaya çıkıyor, matematiksel formülasyon oluşturuluyor ancak denklemlerin çözümleri hemen mümkün olamıyor. Yani teorinin ne söylediği tam anlamıyla anlaşılamıyor. İşte bu soruda belirtilen "tıkanma" noktası. Ancak matematiğin gelişmişlik düzeyi, o denklemlerin çözümünü mümkün kılabilecek aşamaya geldiğinde o denklemler çözülebiliyor ve teorinin ne söylediği tam anlamıyla anlaşılabiliyor. Bu da o tıkanmanın çözülmesi noktası. Bilim tarihi böyle tıkanma ve çözülmelerin tarihi bir anlamda. Ama tarih boyunca bilime emek vermiş milyonların varlığı, tıkanma noktaları da olsa bilimin ilerleticisi...