İnsanlığın bilgi edinme çabası, evrenin karmaşıklığı ve insan merakının sınırsızlığı düşünüldüğünde muhtemelen sonsuza kadar sürecektir. Bilim ve teknoloji her ne kadar bize evrenin işleyişi hakkında derinlemesine bilgiler sunsa bile her yeni keşif yeni soruları beraberinde getiriyor. Aslında bu bilginin doğasında olan bir paradokstur: Bir şeyi anladığımızda, onun ötesindeki bilinmeyene dair farkındalığımız artar. E haliyle bu durum da bilginin sınırlarını genişletme çabamızın hiçbir zaman tamamlanamayacağını düşündürür.[1] Hatta Emil du Bois-Reymond'ın bu konuda bir sözü bile var, "ignoramus et ignorabimus" yani bilmiyoruz ve bilemeyeceği, herhalde Türkçesi böyleydi.
Özellikle yapay zekâ ve gelişmiş teknolojilerin devreye girmesiyle daha önce erişilemez görünen bilgileri bile analiz edilebilir hale geldiğimiz ortada ancak bu araçların bile ulaşabileceği noktaların sınırları var, tabii o da şimdilik.
Bununla birlikte insan anlayışının evrimsel, bilişsel ve hatta etik sınırlamaları var. İnsanın algı kapasitesi, evrimin belirli bir noktasında şekillendiğpi için bu gerçekliğin tamamını kavrama yeteneğimizi kısıtlayabilir. Ancak bu sınırlamalara rağmen bilimin temelinde yatan ilerleme arzusu her nesilde yeni sınırları zorluyor, bunu hepimiz her gün görüyoruz. Gerçekliğin bazı yönlerinin asla tamamen çözülemeyeceği görüşü kabul edilse bile, bu bilgi arayışı sadece bilimsel ilerleme için değil, insanlığın kendi varoluşuna dair daha derin bir anlam arayışı için de vazgeçilmezdir. Dolayısıyla bu yolculuk bir sonuca ulaşmaktan ziyade, sürekli bir keşif süreci olarak görülmelidir diye düşünüyorum.
Kaynaklar
- M. Boudry, et al. (2020). The End Of Science? On Human Cognitive Limitations And How To Overcome Them. Biology & Philosophy, sf: 1-16. doi: 10.1007/s10539-020-9734-7. | Arşiv Bağlantısı