Yapısal olarak düşünme, çevresel faktörleri değerlendirme yoluyla hayatta kalmak büyük ihtimalle. Beyin organizasyonu tamamen yaşamla kurulan etkileşimi ve değerlendirilmesi üzerine tasarımlanmış gibi olduğu için (fiziksel gerçekliğin nöral ağ ile temsili) düzenli olarak etkileşimde bulunması gerekmekte olması. Bu da değişken fiziksel çevre için düşünmeyi zorunlu kılmakta. Özellikle erken dönemde ölüm tehlikesinin çok daha olası durumu, beyin organizasyonunu (hatta bilinçaltını) tetikte olmaya, durum değerlendirmesini standart haline getirmeye neden olmuş gibi görünmekte. Sadece zeka, olasılık değerlendirme, çevresel şartlara uyumlanma değil, bilinçaltı henüz olmamış tehlikeleri dahi değerlendirmekte ve bilinci uyarmakta. Biz tehlikeden görece uzak yaşadığımız için körelmiş bir duyu dışı algıya sahip görünmekteyiz ancak doğanın tehlikeye açık kucağında yaşam dahilinde bu da bir korunma mekanizması idi.
Biyolojik yapılanma olarak nöronlar arası etkileşimin yoğunluğu ve sürekliliği açısından da --düşünmeme, düşünemeyebilme -- bilincin devre dışı olduğu durumlar dışında pek mümkün değil. Nöral aktivite ile bilinç arasında bir korelasyon olma ihtimali açısından da, serebral kortekse sahip bir bilinç, düşünce zemininde var olabiliyor (her canlı için kendi gelişimine uygun şekilde).