Bu sorunun bence tek bir cevabı yok. Örneğin kültürel olarak bakalım mesela. Türkiye muhafazakar ağırlıklı bir ülke. Manipüle etmek isteyen dini kullanarak rahatlıkla yapar. Örneğin arkadaş ortamında yaptığım bazı şakalara tanıdıklarım " istesen kitleleri peşinden koşturabilirsin" diyor bana. Bu ben taklitte yetenekli olduğum için değil elbette. Kitle kültürel olarak buna çok müsait. Kitleyi tsnırsan çok kolay manipüle edersin. Mesela Türkiye'de uzaylı gördüm desen psikiyatriye yatırırlar. Cinle evliyim desen bundan para kazanabilirsin.
Manipülasyona eğitim seviyesinden bakalım biraz da. Çoğukez yukarda anlattığım durumdaki insanlar için eğitim seviyesi düşük önyargısı oluşur. Halbuki okumuş insanı da manipüle etmek çok zor bir şey değil. Okumuş ya da orta sınıf doyebileceğimiz kitle de öyle ahım şahım kişiler değil. Orta kesim de şu an 40'lı yaşlarda olanlar mesela daha düne kadar leğende banyo yaptı. Ama gerek internet, gerekse tv'ler şehirde ojumuş insanı "modern" diye etiketledi. Kimse yoğurdum ekşi demediği için bu orta kesim reklamlarda, sosyal medyada kendine yapıştırılan "modern" etiketini çok sevdi. "Sen modernsin izinde güneye tatile gidersin, iphone kullanırsın, bir elinde starbucks kahvesiyle diğer elinde cep telefonuyla işler halledersin, teknoloji senden sorulur, besleyeceğin hayvan kedidir, şunları yaparsın bunları yapmazsın" dediler. Modern insan da bunu yedi. "Bi dakka ya ben o iğrenç kahveyi niye içiyorum?" demedi.
Bu yazdıklarım kapitalizme başkaldırı da değil. İşin özünde bir insan diğerlerini niye manipüle eder? Ya güç elde etmek için ya da para kazanmak için. Köydeki kendi menfaati için arapça bilmediği halde hoca oldu. Kentteki de reklamlarda üstüne vurulan modern etiketini bir güzel yedi, yedik.
Bir insanı genellikle zaaflarıyla manipüle edersin. Sorunun cevabı aslında bir yerde bu. İnsan nasıl manipüle ediliyor? Zaaflarımız var çünkü. Sanma ki bunları anlatırken kendim için "ben bu numaraları yemem" diyorum. Evimin karşısına biri teleskop kursa ve dese ki " bitircem ama para yok, üç beş ateşle". Param varsa acımam o paraya. Benim zaafım da bilim.
Tabi bu yukarda anlattıklarım genel geçer şeyler. Olaya biraz daha "bilimsel" bakarsak mesela reklamlar konusu var. Hangimizin aklına "ya bu tv'deki reklamları görüp gerçekten etkilenen insan var mı?" Sorusu gelmemiştir? Oysa olayın özeti reklamlarla sana o ürünü sürekli gösterdiğinde sen o ürünü artık beyninde "dost" olarak kodlarsın. İnsan zihni hep tercihlerde bildiği, tanıdığı şeyi tercih etmeye meyilli. O kadar reklamdan sonra sen o ürünü kullanmasan bile o senin için artık dosttur.
Reklam çalışmalarında bir diğer manipülasyon ise marka çalışmasıdır. Bu noktada artık siz bir ürün satın almazsınız. Satın aldığınız şey bir markadır. Reklamlarda sen hiç Adidas'ın "ben çok iyi bir ayakkabıyım, dikişlerim atmaz, valla 10 sene giyersin" dediğini gördün mü? Sana daha çok "Adidas alırsan artık belli bir zümreye ait olursun" hissini pompalarlar. Artık o bir ayakkabı değildir. O bir "marka"dır.
Manipüle etmenin bir yolu da insanlarda aidiyetlik duygusu yaratmaktır. Çünkü insan sosyal bir canlı. Bir gruba ait hissetmezse kendini bu rahatsız edicidir onun için. İnsanlar bir gruba ait olduğunda artık kendi isteklerini bir kenara bırakıp grubun istek ve ihtiyaçları için çalışır. Üstelik bu yaptığı eylem normalde onun onaylamayacağı bir şey bile olabilir. Bunun arkasında çok çeşitli nedenler var. Bunların en başında rol dağıtımı gelir. Meşhur milgram deneyleri bunun en büyük ispatıdır. Denek, sözde kurbana elektrik vermek için tereddüt bile etmemiştir. Çünkü o artık kendisi değil. Doğal olarak sorumluluk da ona ait değil. İkinci bir örnek olarak stanford deneyinde de insanların kendine verilen role kendini ne kadar çabuk kaptırdığı açıkça görülmüştür. Deneyi düzenleyen psikolog bile kendini bir noktadan sonra hapishane müdürü olarak görmüş ve davranmıştır.
Sonuç olarak küçüklükten beri edindiğimiz öğretilere karşı gelmek zordur, kolay manipüle edilir. Bizim yararımıza olduğunu düşündüğümüz etiketleri çok kolay kabullenir ve üstümüze giyeriz. Zaaflarımız bizim mantıklı düşünmemizi sandığımızdan fazla engeller. Aidiyetlik duygusu çok baskın bir duygudur ve o aidiyetlik bizi çok kolay manipüle edilebilir hale getirir. Bize verilen rolleri sandığımızdan çok daha fazla çabuk benimseriz.
Yine bilimsel olarak başka bir madde daha ekleyebiliriz. Bunun adı da uyum. Evrimsel süreçte "zeki" olarak evrildik. Bunun sebebi evrim en güçlüyü değil ortama en çok ayak uydurabilenin nesillerini ileri taşır. Örneğin şehir hayatında korkak olduğu için hayatta kalamayacak bir fare türü orman koşullarında korkak olup yırtıcıdan korkup saklandığı için hayatta kalabilir ve nesillerini sürdürebilir. Şehir hayatında hayatta kalamamasının sebebi çok korkak olduğu için yiyecek bulamaması olabilir.
İnsanın muazzam derecede bir "uyum" başarısı vardır. Bu yüzden nesiller boyu hayatta kaldık ve ayrı bir türe evrilebildik. Ama bu uyum başarısı modern hayatta bizim bug'ımız oldu. Dr. Salomon'un Ash deneyi bize gösteriyor ki uyum konusundaki başarımız hem bizi bugünlere getirdi hem de lanetimiz. Deneyde bir grup seçiliyor. Fakat aslında bunların içinden sadece bir tanesi gerçek denek. Diğerleri durumu biliyor. Sahte denekler ve gerçek deneğe çizgilerden hangisinin uzun olduğu gibi bariz sorular soruluyor. Sahte denekler ısrarla yanlış çizgileri uzun ya da farklı tanımlıyor. Gerçek denek ise diğerlerine uyarak o da doğru cevabı bildiği halde yanlış cevap veriyor.
Ash, Milgram, Stanford deneyleri bize gösteriyor ki etrafımıza uymak için yapmayacağımız bir şey yok. Bu tür beynimizin zaaflarını, kültürel kodlarımızı, kişisel zaaflarımızı bilen birisi elbette bizi çok kolay manipüle edecektir.
Manipüle etme konusu çok geniş bir konu. Bu konuya sorgulama teknikleri olarak bakarsak bu sefer başka şeylerle karşılaşırız. Bir terörist ya da karşı gruptan birisi yakalandığında sorguya çekerek ağzından bilgi alınmaya çalışılır. Bu tekniklerin en basiti ve artık çocukların bile diline pelesek olan "iyi polis-kötü polis" tekniği vardır. Çok klişedir ama işe yarar. Psikolojik nedeni ise bize iyi davranan insanla yakınlaşmaya meyilliyiz. Özellikle karşısına bir zıtlık koyulur ki beyin bir tercih yaratmak zorunda bırakılsın. Sorgu tekniklerinden birisi de önce uzun zaman kötü davranıp sonra ona ufak bir iyilik yapmaktır. Bir başka manipülasyon ise kişinin zaman kavramanı kaybetmesini sağlamaktır. Zaman kavramını kaybeden kişi kontrolü de bir müddet sonra elden bırakır.
Bunların haricinde aklıma gelen birde pazarlama manipülasyonları vardır. Bir pazarlamacı şirketinize gelip sizi ürünü almaya ikna etmek için bazı ufak ama önemli manipülasyonlar yapabilir. Bu manipülasyon teknikleri karşısındaki kişiye göre değişsede bazı genel geçer manipülasyonlar var. Bunlardan biri kurbandan ufak bir yardım istemektir. Sanılanın aksine yardım ettiklerimiz bize daha çok bağlanmaz. Yardımı yapan kişi, yardımı alan kişiye daha çok bağlanma eğilimindedir. Çünkü yardımı alan kişi artık bir nevi muhtaç rolüne girmiştir. Bu yardım bir bardak su istemek bile olabilir. Bir diğer manipülasyon tekniği ise kurbanın vücut dilini taklit etmektir. Siz melül melül bakıyorsanız pazarlamacı da öyle bakar. Siz bir eliniz masada konuşuyorsanız o da öyle konuşur. Böyle yaparak potansiyel müşterinin bilinçaltında "ben de senin gibiyim" hissiyatı uyandırır. Bu da senin pazarlamacıyı "dost" olarak etiketlemene sebep olur. Bir diğer manipülasyon tekniği size önce kesinlikle doğru diye kabul edebileceğiniz bir bilgi sunulur. Bu her şey olabilir. Atıyorum günümüzde çok revaçta olan "sokak hayvanlarına yardım etmeliyiz" gibi. Siz bu zokayı yuttuktan sonra artık karşı tarafı yine "dost" olarak etiketlersiniz. Bunu reklamlarda çok yaparlar. Mesela bir gıda firması reklama "Afrika'da her x çocuktan x'i açlıktan ölüyor" diye bir bilgiyle gelir sonra ürününü tanıtır. Siz manipülasyona uğradığınızı anlamazsınız bile. Yeterki sizin beyninizde kendisini dost diye etiketleyebilsin önce.
Bir başka manipülasyon tekniği ise renkler, marka ve dokulardır. Popüler fastfood markalarının birçoğu eski tarihte aslında sadece kamyonculara satış yapan yol kenarı restoranıydı. Ama marka çalışmasıyla insanlara kendini "modern" olarak etiketlettiler. O kamyoncu algısı gitti. Kurumsal renklerinde iştah açıcı renkler kullandılar. Ama restoranı da çok işgal etme istediler. Bu yüzden rahatsız edici koltuk ve sandalye kullandılar. Size o modernler buraya gelir algısıyla aidiyetlik duygusu verdiler. Hepimiz de garsonu bile olmayan, ayakta yarım saat bekleyerek sipariş verdiğimiz bu yerlere ayıla bayıla gittik. Mahalledeki Rasim amca da garsonuyla, lezzetli yemekleriyle garibim bekledi durdu.
Sorunun özüne dönecek olursak insanlar kolay manipüle edilir çünkü beynimize çok güveniriz. Oysa beynimiz belkide en güvenemeyeceğimiz organ desek yeri.