Bugün de birçok doktor ve araştırmacı, 350 yıl önce Alman doktor Samuel Hafenreffer tarafından yapılan kaşıntı tanımını kullanıyor. “Kaşınma isteğini ya da refleksini doğuran nahoş his” şeklinde tanımlıyordu Hafenreffer. İlk bakışta kaşıntı ve acı hissi bağlantılı görünüyor.
Deri, nosiseptör ya da ağrı reseptörü adı verilen sinir uçlarıyla dolu. Bunların görevi, omuriliğe ya da beyne zarar verme tehlikesi olabilecek uyarıcılara dikkat çekmek. Bu nöronlara, sinir hücrelerine, hafif bir saldırı olduğunda kaşıntı hissi, şiddetli saldırı olduğunda ise acı hissi duyarız.
Bu açıklama “yoğunluk teorisi” olarak adlandırılıyor. Bir de “belirlilik teorisi” var. Buna göre, bazı nöronlar acıya, bazıları ise kaşıntıya karşı hassastır. Belki de doku hasarı ile ağrının algılanması arasında oluşan karmaşık elektrokimyasal olaylar serisinin bütünü olarak tarif edilen nosisepsiyondan sorumlu sadece bir tür nöronlar dizisi var ve bunlar kaşıntı ile ağrıya neden olan uyarıcıyı birbirinden ayırt edebiliyor.
Akut kaşıntı böcek ısırığı gibi basit bir şeyle tetiklenen ve çoğumuzun tanıdığı bir kaşıntıdır. Bir de patolojik kronik kaşıntı vardır. Kuru cilt, egzama, sedef ve diğer cilt hastalıkları neden olabilir. Ayrıca beyin tümörü, multipl skleroz, kronik karaciğer hastalığı, lenfoma, Aids ve hipertiroidi hastalıkları da kronik kaşıntıya yol açabilir.
Bir de psikolojik ve bilişsel etkenler vardır. Örneğin takıntılı bir kaşıntı hissi obsesif kompulsif bozukluk belirtisi olabilir.
Kaynaklar
- Yazar Yok. E-Psikiyatri. (25 Temmuz 2020). Alındığı Tarih: 25 Temmuz 2020. Alındığı Yer: Bağlantı | Arşiv Bağlantısı