Hepimizin fark ettiği gibi gözümüze soğandan yayılan koku molekülleri temas ettiğinde göz yaşlarımız akar. Burada dışsal maddesel bir temas/uyaran nedeniyle bu durumun oluştuğunu biliyoruz. Ancak ağlamak denen durumda kişinin duygu/anlam tetiklemesi ile bu durumu yaşadığını anlıyoruz. Burada beyinde oluşan duygu/duruma dayalı olarak bir olayın anlamsal/düşünsel etkisiyle beyin görünen o ki göz yaşı bezelerine sinyal gönderiyor ve ağlamamıza neden oluyor. Bu yönüyle ağlamak çok ilginç bir eylem. Ayrıca Her iki durumda da oluşan göz yaşı kimyalarının içeriklerinin de farklı unsurlar içerdiği tespit edilmiş. Herhalde kimse çıkıp da anlama dayalı ağlamak göze faydalı o yüzden ağlıyoruz diye tek yönlü bir açıklama yapamaz. Tabi ağlamak veya gözyaşı akması her durumda göze faydalı olabilir ancak burada anlama dayalı uyarının önce beyinde o olaya dair anlamlandırma ile gerçekleştiğini yani ilk olarak kişinin anlam dünyasında uyarının kaynağının doğduğunu bu nedenle göz yaşı döktügünü anlıyoruz. Daha sonrasında ise burada oluşan sinyal sinir sistemi yoluyla gözdeki ağlamaya neden olan bölgeyi tetikliyor. Bu nedenle göz yaşı göze faydalı olsa da bunun neden değil sonuç olduğunu yan yada ek bir fayda olabileceğini düşünmek gerek. Bu açıdan Ağlamanın gözden ziyada psikolojik gerginliği azaltan yönü olduğunu, insanı rahatlattığını da hem kendi deneyimlerimizden hem de diğer kişilerin bunu ifade etmesinden biliyoruz. Zaten duygusal/anlama dayalı ağlama halinde oluşan göz yaşı içinde manganez elementine ve Prolaktin hormonuna daha çok rastlanmış ve bu kimyasalların vücuttan atılmasının stresi azalttığı ve kişide rahatlama hissinin oluşmasına neden olduğu da tespit edilmiş.
Ağlamanın sosyal olarak güçsüzlük iletisi olduğu ve diğer bireylerde bu yönde etki ederek karşısındakine daha fazla empatiye neden olduğu veya bebekler arasında rekabette diğerlerinden fazla ilgi görmeyi sağladığı bu ve benzeri sebeplerle evrimsel geçmişteki faydaları olduğu ve bu nedenle ortaya çıktığı gibi görüşler var. Bu görüşler doğru de olabilir kısmen. Ancak insanoğlunun anlam dünyasının gelişmesiyle bugünkü şekliyle kimsenin görmediği bir ortamda sırf duygu/anlam durumuyla ağlayan bir insanın durumunda bunların hiç biri yoktur. Daha doğrusu mekanizmaları geçmişte o eski sürece dayansa da artık bugünkü insanın bilişsel süreçlerine dayalı olan eylemleri bugünkü neden sonuç ilişkisiyle ele almak da önemlidir. Dolayısıyla ağlamanın bugünkü şekliyle anlam dünyasından kaynaklı yönü hala ilginçliğini koruyor diyebiliriz. Bazı şeyleri açıklarken bugünkü bilişsel yetenekleri gelişmiş insanın anlam dünyasında ne ifade ettiğini bir kenara bırakıp sadece faydacı yaklaşımlara odaklanmak, anlam dünyasındaki durumunu gözardı etmek demektir. Anlam var ve hayatımızın içinde. Bunu görmezden gelmek veya buna eğilim taşımak açıkçası doğru bir yaklaşım değil. Çünkü insanın düşünsel dünyasının gelişmesiyle ortaya çıkan anlamsal içerikleri görmezden gelmek ve herşeyi sadece evrimsel kökeninde var olan olgularla açıklamak gözyaşı örneğindeki anlamı görmezden gelmek demektir. Sonuçta insan düşünselliği ve anlam dünyası gelişti ve artık mevcut durumda anlama dayalı bedensel tepkiler evrimsel kökenden kaynaklı olsa da anlamın tetiklemesi sonucu ortaya çıkan durumlarda anlamın varlığını gözardı etmek var olan bir şeyi yok saymak demektir. Her durumda anlam içerikleri gelişmiş beynimizde ve beynimiz yoluyla da bedenimizde etkilidir. Eğer bu durumu görmezsek veya göz ardı edersek soğan kokusu veya göze toz kaçmasıyla, bir yakınımız zarar gördüğünde göz yaşı akmasını aynı biçimde ele almış oluruz sırf bedensel tepkilerin eşitliği nedeniyle. Ancak bu iki durumun oluşma nedeni ikinci durumda anlam yönüyle farklıdır. İnsanoğlunun mevcut halinde anlam dünyası vardır somut bir gerçekliktir ve bu, insanın bedeni üzerinde etkilidir.