İnsanlar üremeyi bulmamıştır, keşfetmemiştir. Üremek solunum, beslenme, hareket etme, korkma-kaçınma, uyuma gibi diğer temel yaşamsal gereklilikler gibi içgüdülerimize işlenmiş bir etkinliktir. Öğretilmesi, keşfedilmesi gereksizdir, belirli durum, an ve dönemlerde fark edilir sadece. Erkek cinsel olgunluğa eriştiğinde penis tamamen kontrolsüzce sertleşir. Kadın cinsel olgunluğa eriştiğinde ıslanır, cinsel organlar üreme faaliyetini bireye hissettirirler zaten. İnsanı bırakın eşeyli üreyen tüm canlılarda bu böyledir.
Zaten insan, sınırları tamamen belirsiz bir geçişkenlikte daha ilkel atalardan evrildiği için belirli bir noktadan sonra bilinçlenmiş de değildir. Yani cinsellik ya da herhangi bir başka farkındalık için başlangıç noktası olarak netleştirebileceğimiz bir an yoktur. O nedenle bir farenin, bir salyangozun, bir köpeğin üremeyi öğrenmesi ne ise insanınki de çok da farklı olmak zorunda değil. Biz bugün, ulaştığımız medeniyet seviyesinde cinselliği birçok farklı (bilimsel, sosyal, duygusal, psikolojik vs.) disiplin altında inceleyip çocuklarımıza anlatıyoruz belki ama bu varlığını ve nasıl sevişileceğini gösterme amacı gütmüyor. Daha sağlıklı, sancısız, hatalara düşmeden, sarsıcı olmadan yaşatma amacı güdüyor. Öğretilen şey nasıl üreneceği değil, cinselliğin nasıl sağlıklı yaşanacağı.