Dogmatik, körü körüne inandırılmış biri artık sorgulayamıyor çünkü veya bu yaptıklarımın hepsi boşuna mı diye kendine sormaktan kaçınıyordur. Ayrıca cahilliğin temelinde korku da yatar. Ya millet beni eleştirir korkusunu, ya bu hakikatse, nasıl bileceğim korkusunu ya da bunun gibi türlü türlü korkuları taşır. Cehennem korkusu da vardır içinde. Tarihte olan örneklerinden biri:
Martin Luther, duruşma sırasında yargıçlara seslendi:
“Milleti cehennemle korkutup, cenneti para karşılığı satıyorsunuz, sıkıysa cehennemi satsanız ya?”
Yargıçlardan biri “Cehennemi kim alır ki?”
Martin Luther,”ben alıyorum, neyse parası vereyim”
Bedava verdiler!
Martin kapının önüne çıktı
duruşma sonucunu merak eden binlerce kişiye
“Cehennemi satın aldım, benimdir.
Bundan sonra oraya kimseyi almayacağım, korkmayın” .
Cehennem korkusu ve kilise baskısından kurtulan halk, özgür beyinlere sahip oldu.
Ve Almanya aydınlanması 500 yıl önce başladı!
Kendi şahsi fikirlerimce bir şeye inanmanın insanın acizliğini örtbas etmeye çalışması olduğunu düşünüyorum. İnsan bilincine sahip olduğu andan itibaren ne kadar aciz olduğunu anladı ve o zamandan bir arayış içine girip gördüklerinden yola çıkarak kendi kafasında bir Tanrı (veya Tanrılar) kurdu ve Din de insan zihnine göre gittikçe evrimleşti. Din insana umut gibi görünmüştür. O yüzden önündeki tek umudu görmezden gelmemiştir insan. 5 duyu organı veya aklı ile asla algılayamayacağı varlıklara dua etmiştir ve bu sadece umuda bağlıdır. Başka çıkış kapısı yoktur.
Benim düşüncem ise bu umuda bağlı olmadan yaşanabilir. Demekki insanın gerçekten temel bir ihtiyacı değil, çünkü başka arayışları da olabilir insanın. Hakikat arayışı, doğru bilgi arayışı olabilir. Yalan yanlış şeylere inanmak yerine o dönem yaşadığı zamandaki bilgiler ile gelişebilir ve her ne kadar kesin bilgiye ulaşamayacağını bilse dahi bu sorgulama yolculuğunu amaç edinebilir.
Kaynaklar
- emin ol bilmiyorum. Bot Verification. Alındığı Tarih: 28 Haziran 2023. Alındığı Yer: sunguray | Arşiv Bağlantısı