Güzel soru...
Yazacaklarım herkes için istisnasız geçerli olmayabilir ama genel yaklaşımla şunu söyleyebiliriz:
Bir yaratıcıya inanan kişiler genellikle biz kimiz neyiz, neden buradayız, varlık amacımız ne, anlam nerede gibi sorularla yola çıkıyorlar ve bunlara bir cevap bulamayıp, verilmiş hazır cevapları kabul ediyorlar. Her şeyi yaratıcı yarattı, burası bir sınav, bizler de sınanıyoruz. İyi not alırsak ödül, alamazsak ceza vs.
Yaratıcıya inanmayan kişiler ise, inananların "bulamadığı" cevapları bulmuş değil çoğunlukla zaten aramayan kişiler. Hatta ortada bir cevabın da olmadığını düşünen kişiler. Çünkü aranan şey aslında cevap değil "anlam" ve anlam arayışı hayli kişisel bir şey. Evrende bir anlam aramak duygusal bir ihtiyaç. Duygusal dünya ise akılla, mantıkla, bilimle vs. ile direk ilgili değil.
Buradaki ayrım, insanın, gerçekleri olduğu gibi kabul etme ya da etmeme eğiliminde gizli. Gerçekler ne kadar garip, anlamsız, saçma olursa olsun bunu kabullenme cesareti. İnanmayanların da inananların aradığı anlamın yerine koydukları şey de bu "gerçeği, ne kadar acı ya sarsıcı olursa olsun kabullenme gücü"nün verdiği dürüstlük hali. Yani "her şeyin bir anlamı olmalı" ihtiyacına karşılık bir anlam yaratmak bir kaçış, dürüstçe olmayan bir yaklaşım hatta bir yalan. Tanrıyı insanın yaratması da bu zaten. Ateistler ise "gerçek her ne ise onu kabullenme" halini bir erdem olarak görüyorlar genelde bu anlamın ta kendisi zaten. Bir anlama ihtiyaç duymayan kişinin, anlam arayışının yerine başka bir şey koymaya ihtiyaç duymaması da anlaşılır olsa gerek.