Ben de insanın yüzde yüz nesnel olabiliceğini sanmıyorum ama nesnel olma çabasının insanı nesnel bir bakış açısına yaklaştırdığını düşünmekteyim.
Benim düşünceme göre bilim, bilimsel düşünce bir bakış açısıdır. İnsan yüzde yüz nesnel olamasa da, hatta olayları çoğu zaman kendine göre yorumlasa da; nesnel olmaya çalışmakla, bu çabaya hiç sahip olmamak arasında büyük farklar olduğuna inanmaktayım. Örneğin, Hipokrat'ın zamanında epilepsiye ''içine cin kaçmış'' olarak bakılırken, Hipokrat onlara nazaran daha bilimsel olan bir bakış açısıyla baktığı için bu hastalığın beyinle ilgili olabiliceğini yaklaşık 2500 yıl önce tahmin etmiştir. Çok uzağa gitmemize de gerek yok, günümüzde bilisizlik yüzünden yaşanılanları görüyoruz ama bir tarafta da bilimin ve nesnelliğin getirdiklerini. Yani bence insan tam olarak nesnel olmasa da hatta bilimin kusursuz nesnelliği ile çelişse dahi bizi uzaya çıkaran, antibiyotikleri bulduran, kızamıkla savaştıran şey bu kısıtlı nesnelliktir. O yüzden, kısıtlı olsa da sahip olunabilicek nesnelliğin anlamını iyi anlamalıyız bence.
Gerçekliği anlamak ve tanımlamak için tek sahip olduğumuz ve çalıştığını bildiğimiz yol bilim. O yüzden gerçekliği bilimle tanımlamaktan başka yapabiliceğimiz bir tanım olduğunu düşünmüyorum.
Tabii ki bunlar benim şahsi görüşlerim. Kimse böyle düşünmek zorunda değil. :)