Sorunsuz! Neye göre?
Normal koşullarda ve standart doğada türümüzün karbon alaşımlı ömrü kırk yıl. Ancak gelişen teknoloji ve tıp ‘mucizesi’ bunu iki katına çıkarmış durumda. Bizi hayatta tutan şey sadece bünyemizin dışarıdan (bitki, hayvan ve bil cümle doğadan besin olarak aldığı ) enerji transferi değil, aynı zamanda bu enerjiyi işleyecek bünyenin işleme kapasitesi ile ilgilidir.
Bu enerjiyi işleyecek kapasitenin kusursuz çalışması durumunda bile bunun bir sınırı vardır. Tıpkı bir araba motorunun ömrünün oluşu gibi. Kalp, böbrek, dalak, vb. bir çok organımız zamanla aşınır ve ömrünü tüketir. Onun yerine yapay olanını koymadığımız sürece ömrümüz onun ömrü ile sınırlanır.
İskelet sistemimizin olağan aşınması, yeni hücre üretiminin yaşa bağlı yavaşlaması ve ölen hücrelerin yerine yenilerinin aynı hızda üretilememesi ( yaraların iyileşme süresinin yaşa bağlı oluşu örneğinde olduğu üzere) , yani Telomer adı verilen DNA’nın ucunda yer alan , genetik bilgiyi koruyan ve her bölündüğünde kısalan kapağın ; benden buraya kadar demesi , her şeyin olağan olduğu durumlarda bile nokta sebebidir.
Bu bir bakıma canlı bedene verilen bir kredi gibidir. Hor kullanırsak çabuk tükenen, idareli kullansak da bugün mevcut teknoloji ile bile sınırı olan bir kredi.
Modern çağda ilkel koşullara mahkum olan için halen 40-50, hor kullanan ve ya kullanmak zorunda olan için 70-80 , idareli kullanan veya kullanma koşulu olan için 80-90, üstüne teknolojik destek alabilecek için 100-110 ve ötesi bilimin büyütecinde…
Fakat ötesi bir hayal. Bunun gerçek kılınması bizi biz yapan şeylerden tavizi gerektirir. Yani bir bakıma karbon içerikli ham maddemize başka içerikler katmayı, yani makineleşmeyi… Buna ne kadar hazırız?
Zira buna çoktan başladık bile. Önce diş protezleri, ardından kalp pilleri, diğer el , kol, bacak protezleri ve belki de yapay organlar, alelade bir marketten gücümüz ölçeğinde alabileceğimiz birinci sınıf yahut ikinci el.
Kaçınılmaz gibi görünüyor...
Kaynaklar
- Ali Demirsoy. (2019). Ustaca Yaşlanma. Yayınevi: Asi Kitap. sf: 232.