Bu sorunun cevabı özgürlükten ne anladığınıza bağlı. Bence bu soruya 3 ayrı aşamada cevap verilebilir.
Kimine göre, nefes alıp vermek zorunda olmak da özgürlüğü olanaksız kılan bir şey olabilir. Yani tüm canlılar gibi biz insanlar da evrimsel, biyolojik, doğal etkilerin kapsamında hareket ederiz, doğa yasalarının esiriyizdir. Hele hele günümüz "özgürlükçü" toplum algısında bu konu sık sık dile getirilir. "Okula git, meslek edin, çalış, evlen, üre, çocuk büyüt... Amma da sıkıcı" gibi şikayetler sosyal medyada çok popülerdir bugünlerde. Ama bu garip bir algıdır çünkü doğadaki canlılar da bu süreçlerin neredeyse aynısını yaşarlar. Doğarlar, belirli yeterliliklere kavuşurlar, hayatta kalmaya çalışırlar, bunu başarırlarsa ürerler ve sonra ölürler. Eğer bu yaşam dinamiğini özgürce bulmuyor isek belki de haklıyızdır. Böyle düşünen kişiler için özgürlük biye bir şey muhtemelen yoktur ve olamaz. Tüm canlılar doğanın bir parçasıdır ve doğa yasalarına uygun hareket etmek zorundadırlar.
İkinci aşamada ise bu yaşam döngüsünde hangi yollardan geçeceğimiz konusunda yönlendirildiğimiz kaygısı vardır. Okula git ama yeteneğine göre değil, ailenin istediği okula. Mesleğini parasal getirisine ya da toplumsal statüsüne göre seç. İstediğin zaman değil mesleğinin gerektirdiği zaman ve sürelerde çalış. Aşık olduğunla değil ailenin ve çevrenin seçtiği kişi ile evlen. Uygun gördüğün zaman değil gecikmeden üre... gibi dayatmalarla yaşıyor ve yaşatılıyor isek burada da özgürlükten bahsetmek zor olur. Ama belki de kimine göre gerçekten bu tip "ortayolcu" tercihler bizi daha güçlü, mutlu, tutarlı, güvenilir kılacaktır ve hayati yeterliliğimiz daha yüksek olacaktır.
Üçüncü aşamada ise beğeniler, zevkler, tüketim, reklam gibi tamamen ekonomik yönlendirmeler söz konusudur. Yüksek oranda büyük şirketlerin ve belirli meslek gruplarının, kendi ekonomik çıkarları doğrultusunda iyiyi, güzeli belirlemeleri v reklamlar ile bizleri etki altına almaları ile belirlenen, şöyle giyin, bunları ye, şöyle kişiler çekicidir böyleleri iticidir, şöyle bir evin olsun, araban böyle olmalı, güzel ayakkabı budur şeklinde ortaya çıkan yönlendirme ve dayatmalar.
Bu üç aşamayı da farkında olarak kabullenen ve savunan insanlar da var, hiç birini kabullenmeyip özgürlükçü bulmayan da. Sorun sizin çizgiyi nereden çektiğiniz.
Ama temelde insan, hayati kararlarını karakter özellikleri kadar hayattan öğrendikleri ve deneyimledikleri ile belirliyor ise bu durumda birileri bu insanın öğreneceklerini ve deneyimlerini kontrol altına alarak o kişiyi istediği gibi yönlendirebilir ve bu uzun süredir yapılıyor zaten. Bu anlamda özgürlük diye bir şey yok. Aynı çocuğu iki farklı aile bambaşka bir kişi olarak yetiştirebilir. Dünyadaki insanların %99'u, ailelerinin ve içinde büyüdükleri toplumun dini inancını sürdürür mesela.
Ama bu durum tamamen kaçınılmaz mıdır? Hayır. Her türden otorite, bilgi kaynaklarını istediği kadar yönlendirmeye çalışsın bireyin bu bilgi kuşatmasından ve özgürlüğünün elinden alınması durumundan kurtulması gayet kolaydır. Bunun için gereken tek şey sorgulayıcı olmaktır. Bu nedenle George Carlin, "bir çocuğa verebileceğiniz en değerli şey ona sorgulamayı öğretmektir" demiştir. İnsanları sorgulayıcı olurlarsa özgürlüklerin alınması ve kitlelerin yönlendirilmesi olanaksızdır. İşte esas sorun da burada başlıyor. Çünkü görüldüğü kadarı ile milyarlarca insan, özgürlüklerinin ellerinden alınmasından gayet memnun... Bu memnuniyetin ne kadar garip ve inanılmaz bir tercih olduğu ve buna karşı ne yapılabileceği ise henüz çözülmemiş bir sorun...