Sorunlarını derken “kusurlarını” kastettiğinizi var sayarak…( devamı da var)
Hipermetropite (Benim uydurmam): Evrenin uzak diyarlarını görecek ve tahlil edecek keskin gözlere, zekaya ve cesarete sahip olup burnunun dibindekine kör olanlara yönelik kullanmayı tercih ettiğim bir kavram. Hatta bununla ilgili ve yangın yeri coğrafyamız Ortadoğu üzerinden bir slogan bile türettim: Tanzanya halkı yalnız değildir!
İnsanın kendini bir tartıya koyması cidden çok zor. Hele ki herkesi tarttığı kendi tartısına…
Özgüven sorunu mu desem, kibir mi desem, cehalet mi, atalet mi, nedamet mi?
Aynaların aslında temel işlevi somut olarak bizi bize göstermesi iken bizler ne yapıp ne edip onları, karşılarında kendimize taktığımız her maskeyi onaylayan araçlara çevirdik (mecazidir) .
Hal böyle olunca her gün bizi bize yaklaştırması gereken aynalar ( her an kırarız kaygısı ile) aksine bizi bizden uzaklaştırır ve yerine maskeli halimizi ikame eder oldu.
Kendi aynamıza körlüğümüz bir süre sonra dışarıda ve dostça bize ayna tutanlara, vazife addedip gerçekliğimizi somut olarak bize geri yansıtmalarına vesile olunca da, tıpkı aynalara yaptığımızı onlara da, dostlarımıza da yapar olduk. Onaylayanı makbul onaylamayanı mekruh kıldık.
Gerisi bilindik hikaye: Bir ağaca toslayan veya bir belediye çukuruna düşene dek…
Fakat bunu kolaylayanlar da var ve emin olun ki sandığımız kadar az değiller. Temel yaklaşımları da şöyle: Dost acı söyler, aynalar yalan söylemez, en iyi sınayıcı akşam başımızı koyduğumuz yastıktır. Ya yumuşar ya da bir taş gibi katılaşır. Bunu bizim dışımızda hiç kimse bilmez fakat herkes adını adı gibi bilir: Ondan kaçamayacağımız tek şey;VİCDAN…
Şayet kasıt gerçekten kusur değil sorun ise;
Doğamız, evrimsel olarak her ne kadar bağıra bağıra bize “uyumsuz olanı elerim” dese de türümüz ne yazık ki doğanın çoğu mesajını yanlış okuduğu gibi bunu da yanlış okuyup “ zayıf olanı elerim” şeklinde hafızaya kazımış.
Haliyle, hayatta kalma, üreme, beğenilme, önemsenme, tercih edilme vb. her şeyimiz de bu yanlış anlamanın kurbanı olmuş. Bu da haliyle bizim için kendinden menkul bir direktife dönüşmüş: Ne halt olursan ol zayıf olma…
İster bedensel sağlık nedenli ister psiko-sosyal yahut kültürel ya da ekonomik nedenli her sorunumuzu, çoğu zaman görmezden gelme ve bize rağmen görünür kılınmaması adına yırtınma sebebimiz bu olsa gerek. Zayıf görünmemek…
Biraz da türümüze özgü ve bilimsel bir gaf olarak deve kuşlarına atfettiğimiz “kafasını kuma gömme” ve bu sayede var olan sorunu görmediğimiz zaman yok sayma eğilimi işin tuzu biberi olunca; sorunlarımız dilimize kadar ulaşıp, bağırta bağırta Ona: “SORUNUM VAAAAAAAR!” dedirtene kadar sorunlarımızı görmezden gelmek, yok saymak, kolay kolay aşabileceğimiz bir realite olmaktan çıkıyor. Sevgiyle…
(Not: Deneyime dayalıdır)