Dünyada neredeyse her devlet liberalizm ile yönetilerken sanırım bu konuyu liberallere göre açıklamak daha doğru olacaktır. Öncelikle işin temeli olarak başlarsak; fizyokratlara göre doğa, bizi cografi farklılıklar ile bölgere ayırmış ama her malzeme her yerde çıkmadığı için ise ticarete zorlamıştır. Dolayısı ile ticaret, doğal bir olaydır der. Adam Smith ve arkadaşları ise bu çıkarımı ekonomiye uyguluyarak "doğal olarak" müdahale edilmeyen her ürün arz-talep dengesine varacak ve bu sayede hem satıcı hemde alıcı kazancak herkes zenginleşecektir. Bu görüşe göre Avrupa topluca zenginleşecektir. Tabiki bunun bazı ön şartlarını da koymuştur bunlardan ilki, fayda hesabını iyi yaparak cahil olamayan yöneticilerin olması ikincisi piyasanın bağımsız olması üçüncüsü ise komşunun da zengin olması ki ticaret yapılabilecek muhataplarının olabilmesi yani piyasa anlayışının yaygınlaştırılması vardır. Bu üç ön kabulden bizi ilgilendiren kısım ise ilk ve üçüncüsü olarak kabul olan "piyasanın bağımsız olması" ve "iyasa anlayışının yaygınlaştırılması" olacaktır. Piyasanın bağımsızlığını iktidar, fayda analizine göre kısıtlama/özgürlük dengesi yaparak hesaplar. Fayda maksimum çıkar manasındadır. Dolayısı ile piyasanın her yere yayılması için de bu hakların evrensel olması gerekir. Yani küresellşemesi gereken piayasa yanında küreselleşen bir özgürlük (insan hakları) da getirecektir. Bu tanıma göre liberalizmin monarklara bir tepki olarak doğduğunu düşünürsek sorumuzun cevabı liberalizmden önceki monarşi ile yönetilen avrupayı göstermektedir. Her kralın kendi çıkarlarına göre koyduğu kurallar ve yöntemleri işaret eder.
Bir diğer açıdan ise J.J. Rousseuo ise tümden gelerek insan haklarının birer kavram olarak başlaması ve bunun üstüne iktidarın hareket alanının belirlenmesi gerektiğini söyler.Bunu da hukuk sayesinde yapacağını belirtir. Bu yaklaşıma göre ise sorumuzun cevabı insan hakları olmasaydı iktidarı kısıtlayan etmenler olmayacağını ve iktidarın sınırsız bir güce sahip olacağını söyler.
Marx'a göre ise insan hakları burjuvazinin yıkılması ve doğrulara eleştirisel bakış açısı ile bakarak çarpıtılmışı doğrunun altındaki gerçek doğruyu bulmamız gerektiğini söyler.Her olaya Neden? diyerek başlamamızı söyler. Şu anki durumu ise zenginlerin fakirleri sömürdüğü bir dünya olarak tanımlar. Yani Marx'a göre insan hakları zaten şu an ihlal edilmektedir ve evrensel durumda değildir.
Görüldüğü üzere her üç bakış açısında da ortak olarak "iktidarın insan haklarına (tabaa) nereye kadar müdahale hakkı vardır?" sorusu ile bağlantılır. Yani aslında işin en temeli ise iktidar erkini sınırlandırmaktır. Dolayısıyla bu üç bakışın da daha temel olan ortak cevabı ise evrensel insan haklarının olmayışı sınırsız veya sınırını aşmış bir iktidar gücünün çıkmasını sebep olduğudur.
Kaynaklar
- Foucault. (2020). Biyopolitikanın Doğuşu.