İlahi adalet veya karma gibi kavramlar, literatürde adil dünya hipotezi olarak geçer ve bu bir çeşit bilişsel önyargıdır. Bu, kimi durumlarda sorunlara yönelik motivasyon sağlayabilen ve çabayı teşvik edebilen bir mekanizma olsa da bu inanca sistemli bir şekilde sıkı bağlanmak mantıksal ve rasyonel olarak düşünmeyi durdurmanıza, suçu ve çözümleri yanlış yönlendirmenize sebep olabilir. Bu bağlamda, sırf o anda haksız işleyişi durduramıyorsunuz diye kendinizi avutmak adına sahtebilimcilerin içi boş motivasyon cümlelerine kanmamalısınız. Sahtebilimciler iki ana unsurdan beslenir: Belirsizlik ve çaresizlik.
Öncelikle anlamanız gereken, insanların inşa ettiği sosyal yapının çok karmaşık olduğu, insanın her zaman rasyonel davranmadığı, evrenin bizim rasyonel davranmamızı sağlamaya çalışmadığı ve yapılan haksızlıklara duygusal yaklaşma eğiliminde olduğumuzdur.
Bu sosyal yapı her zaman sıfır toplamlı şekilde çalışmaz ama öyle algılanabilir. Bu sosyal işleyiş fizik veya kimya değildir ki her asit olduğunda baz da bir şekilde ortaya çıksın, tuz ve su ile işi bitirelim. Sosyal yapı kimi zaman öyle bir ayarlanır ki "kötü" olarak gördükleriniz çok ama çok kazançlı çıkar. Elbette halk rasyonel davranıp "o kötülüğe" ceza verebilir. Ancak verilen "ceza" karşısında önceden kazanılan "haksız kazançlar" ne kadar orantılı, bu net olarak hesaplanamadığından kişiler, her kayıpta ilahi adalet sağlanmış gibi davranıp kendilerini motive edebilirler.
İnsanlar mükemmel canlılar olmadığı için bu kusurların oluşturduğu hataların evrenin doğası ya da bir süper güç tarafından düzeltileceği varsayılarak "güçsüzlük, yetersizlik, umutsuzluk" gibi duygularla baş edilmeye çalışılır.
Zamana bağlı ve artık geri alınamayacak haksız kazançlar söz konusu olduğunda onunla alakasız başka kayıplar bile ilahi adalete bağlanabilir ama yine onunla alakasız "başka kazançlar" hesaba katılmaz. "Onlar da başka bir kaybın konusu." İşin ilginci, fizik veya kimya gibi bilimleri kandırmanız mümkün değilken, konu insanlara gelince duygularını ve psikolojilerini kullanarak sorulması gereken hesaplar hafifletilebilir, unutturulabilir, yönlendirilebilir. Tabii bu fazla abartılırsa sistemin çökmesi ile sonuçlanır, bu çöküş durumunda "haksızlık da çöktüğünde" ilahi adalet algısı pekişir. "Haklı" görülen tarafın alması gereken paylar da çökmüştür ancak haksızlığın çökmesi bu sorunu da çözmüş gibi algılanabilir. Sorunlar gerçekte tam olarak çözülmediğinde oluşan bilişsel çelişki, "adalet için yeterince zaman geçmediği", "başka bir şekilde çözüleceği", "o süper gücün öyle uygun gördüğü" açıklamaları ile kapatmaya çalışabileceğinden ilahi adaletin olup olmadığını rasyonel bir zeminde tartışmak mümkün olmayabilir.
Sistemin çökmediği durumlarda bile algıyı yönetebilirseniz diğer tepkileri de azaltabilir veya yönlendirebilirsiniz. Bu durumda yine istediğiniz adalet sağlanmasa da sistem işlemeye devam eder. "Haklılık" veya "haksızlığın" net kavramlar olmadığını, bazı durumlarda birbirine karışabildiğini de unutmamak gerekiyor.
Adaleti sağlamak istiyorsak eylemleri ve bu eylemler karşısında neler yapılması gerektiğini bu dünyada, başka kimseye bırakmadan rasyonel ve mantıklı bir şekilde düşünmek ve uygulamak zorundayız. İlahi düşünce bunu destekleyici bir katman olarak yer almazsa, farkında bile olmadan sahtebilimcilere kapılıp umudunuzu, vaktinizi, düşünmenizi ve mantığını kaptırır, adaletsiz veya bozuk işleyişi düzeltmek için doğru adımlar atamazsınız.
Kaynaklar
- I. Shatz. Adil Dünya Hipotezi: Eden Bulur Safsatası, Gerçek Haksızlıkları Ve Adaletsizlikleri Çözmemizi Nasıl Engelliyor?. (21 Ağustos 2021). Alındığı Tarih: 14 Mart 2023. Alındığı Yer: Evrim Ağacı | Arşiv Bağlantısı