Şöyle açıklayayım; benim siyasi, bilimsel, dinsel olaylara bakış açım ile annemin bakış açısı bazen çok benzer oluyor be istemsizce düşünüyorum; annem düşüncelerini gensel olarak bana aktarmış olabilir mi? Öyle değilse bunlara tamamen kendi zihnimde mi kavuşuyorum?
Yanlış anlamayın ama sorunuz kendi içinde tutarsızlıklar barındırıyor. Sorunuzun temelinde anladığım kadarıyla değer yargılarının ve maddi varlıklar hakkındaki fikirlerin genlerle mi aktarıldığı yoksa sonradan deneyimlerle mi oluştuğu var. Bu felsefenin en temel problemlerinden biridir meşhur bilgi felsefesi. Bu soruya verilen tabii ki farklı yanıtlar vardır ve bu yanıtlar kendi içinde gruplandırılmıştır. rasyonalistler bilginin insana doğuştan yani genlerle verildigini ve insanın bütün bilgi ve kanaatlerini aslında zaten zihinde var olan bilgileri keşfetmesiyle oluştuğunu öne sürerler rasyonalistlerin en meşhur filozofu sokratesdır ardından Platon gelir . En popülerleri ise hegel’dir. Hegel doğumumdan itibaren beni kapkaranlık ve hiç ışık görmeyen bir hücreye bıraksanız sadece zihnim yardımıyla dünyayı betimleyebilirim der . Bu fikrin karşısında ise empiristler vardır . En meşhur filozofları John lock dur ardından david hume gelir bu kişiler aynı zamanda Fransız aydınlanmasında önde gelen isimlerindendır . Onlar bilginin genlerle yani doğuştan olarak insan zihnine verilmediğini insanın bütün bilgi fikir ve kanaatlerini deneyimledikleri sayesinde oluştuğuna öyle sürerler. john lockhun meşhur Tabula rasa tanımlaması vardır ki Tabula rasa boş levha demektir yani beyin dünyaya bomboş bir levha olarak gelir ve deneyimler neticesinde Doldurulur . Kant ise kritisizmi benimser . Ona göre günlük hayattaki deneyimlerle bilgi sahibi olabilmek için bu deneyimleri anlamlandırabilecek zihinde kavramlar olması gerekir meşhur sözü algısız kavramlar boş kavramsal algılar kördür . Bu konu üzerinde iyice düşünülmesi gereken ve yeni SORULAR üretilmesi gereken bir konudur felsefi okumalar ufkunuzu açacaktır.