Bir kavram, ele alındığı disipline göre taşıdığı anlamı tamamen yitirebilir, değiştirebilir. Bir kavramı kullanırken, kullandığımız disiplinin teorik yapısına göre kullanmak durumundayız.
Hukuk, özgür iradeyi bireysel kararların dokunulmazlığı, müdahele edilemezliğini hukuksal bir yapıda garanti altında almak üzerinden tanımlarken, bilim; karar verme mekanizmaları üzerinden asıl karar vericiyi sorgular. Yaklaşık olarak kararlarımızı gerçekten bilinç düzeyinde mi (biz mi) veriyoruz sorusundan yola çıkar.
Hukuk bireyin karar verme mekanizmalarıyla, kararı asıl verenin bilinçdışı mı, bilinç mi olduğu ile ilgilenmez. Bireyin telaffuz ettiği düşüncesini temel alır. Onu hukuksal zeminde korumayı öncüller. Medikal bakış açısını taşıması onun görevi değil alanı değil. Özgür irade var mıdır, verilen kararlarda etkisi nedir, kararlarımızı aslında biz vermiyoruz da, verilmiş kararlara mantıksal ya da duygusal bahaneler mi üretiyoruz soruları hukuku ilgilendirmez. Aynı şekilde bilim de, verilen kararların hukuksal yönü ile ilgilenmez. Kişinin verdiği karar nedeniyle maruz kaldığı hukuksal süreci incelemez.
Bu genel tanımlar sonrasında, aslında sorulan soruyla paralel olarak, arka planda hukuk kişinin özgür iradesiyle karar verdiğini ve zaten bu yüzden korunmaya değer olduğunu kabul etmektedir. Yani doğrudan olmasa da, bireyin verdiği kararların "özgür irade" kaynaklı olduğunu kabul eder gibidir ironik biçimde. Ancak bahsi geçtiği üzere bunu asla medikal tıbbi düzeyde ele almaz.