İnsan olarak, içinde bulunduğumuz algı düzeyinin elde edebildiği uyaranları temel alarak -varlık- kurgusu üzerinden düşünebiliyoruz. Varlık kavramını biz ürettik, çünkü hakkında bilgi aldığımızı düşündüğümüz bir kaynak. Bu kaynağa doğrudan erişimimiz olmamasına rağmen, yaşamda kalma dürtüsünün merkezde olması nedeniyle gerçek kabul etmek durumundayız. Aslında başka seçeneğimiz olmadığı için sadece -kabul ediyoruz-.
İşte bu algı düzeyi, hiçlik kavramını da bu altı boş varlık tanımı üzerinden yapmakta. Yani hiçlik, referansı kendi ürettiği varlık kavramı üzerinden tanımlanmış yapay bir kavram aslında. Hakikatte de hiçlik olabilir, ancak insan algı düzeyi bunu teorik olarak kabul edebilir sadece. Tanımlayamaz, anlayamaz. Bize göre hiçlik, birşeylerin olmaması, hiçbir şeyin olmaması demek algı düzeyimiz açısından ortalama olarak. Oysa hiçlik bizim algı düzeyimiz dışı dır. Varlık referansı dışıdır. Bu nedenle hiçliktir zaten. Biz anlayabilecek olsaydık, temel algı düzeyimiz varlık tanımımıza bağımlı olmazdı.
Hiçliğe hiçlik demek, onu var da etmez yok da etmez. Bu yaklaşımlar varlığı bile tam olarak anlayamadığımız algı düzeyimizin yapay tanımları. Var ediyorsak da zihnimizde var ediyoruz, zihnimizde kabul ediyoruz. Deneyimlemeden uzaklığımızı anlamak için, varlığı ne yolla nasıl tanımladığımıza bakmak yeterli.
Bizim dışımızda farklı varoluş düzeyleri olabilir, frekansları farklı yayınlar bir arada, birbirinden habersiz olabilir. Ancak kendi varlık düzeyini sadece kapalı devre bir sistemle sadece uyaranların bir kaç kez dönüşerek elde edilerek yoğun işlendiği bir bilgi işleme mekanizmasına sahip varlıkların net şekilde ifade edemeyeceği alanlar.