Kadınların iş hayatına katılması, sadece ekonomik bir gereklilik değil, en temel insan haklarından biridir. Kadınların çalışmasının erkeklerin işsiz kalmasına yol açtığını düşünmek, kadınları sanki evde kalmaları gereken, toplumun dışında bırakılması normal olan bireyler gibi görmek anlamına gelir. Kadınlar erkeklerin kölesi ya da hizmetçisi değil, kendi kararlarını verebilen, kendi hayatlarını inşa edebilen özgür bireylerdir.
Kadınların iş gücünde olması, kendi ayakları üzerinde durmalarını sağlar, bağımsızlıklarını kazandırır ve onları erkeklere bağımlı olmaktan kurtarır. Çalışan bir kadın, toplumda kendini var eder, kendini geliştirir ve kendi hayatının söz sahibi olur. Kadınları toplumdan soyutlayarak sadece evde bir role sıkıştırmak, onların yeteneklerini, hayallerini ve özgürlüklerini ellerinden almaktır. Bu yaklaşım ne adil ne de insani.
Kadınların toplumun her alanında var olma hakkı vardır ve bu hak, herhangi bir cinsiyetin onlara "izin" vermesiyle değil, doğuştan gelen bir haktır. Kadınların iş gücünde eşit yer alması; onların hayallerini gerçekleştirmesi, kendi hayatlarını özgürce şekillendirmesi ve potansiyellerini kullanması anlamına gelir.