Her organizma, kendi bilinç düzeyini referans alarak baktığı yorumladığı için, kendisi dışındaki varlıkları da bu bakışla ele alır.
İnsan da böyle. Kendisi dışındaki varlıkları da temelde insan prototipi ile karşılaştırır ister istemez. Hayvanlar, ekosistemin ve büyük sistemin bir parçası olarak, doğalarını yaşarlar. Yani inanca ihtiyaç duymazlar, bize göre inanç olan durumu onlar kendi doğası olarak yaşarlar. İnsan varlığı, ÖZ ü ile EGO sunu yönetmek zorunda olduğu için inanç gibi kendi dışında bir algı düzeyi üretmek ihtiyacı duyar. Oysa bu yapay bir algıdır. Sistem bir tanedir. Akış tektir. Kişinin buna inanı inanmamasının bir anlamı yoktur. Zihin - zeka hapsindeki insan bireyleri, "inançsız" olduğunu iddia ederken, sistemi yorumlayamıyorum, onu yorumlamak için yetersiz kalıyorum demek istiyor aslında zihin düzeyinde. Kendini inançlı olarak tanımlayan bireyler de, sistemi kendi yorumu üzerinden algılamayı önermekte. İlginç olan, aynı sisteme, benzer bedenler içinden farklı bakan (en başta kendini manipüle eden) zihinlerden bahsediyoruz. İşte hayvanların bu tarz yapay olgulara ihtiyacı olmadığı için, kendi doğalarını yaşarken (kendi doğasını yaşayabilmek de ayrı bir konu), sistemi algısal olarak yorumlama ihtiyacı duymazlar. Ona bir yorum yapıştırmak yerine olduğu gibi kabul edebilecek algıdadırlar. Bir insan canlısının ulaşmaya çalıştığı genel "denge" durumunu, onlar standart halde yaşarlar. İşte böyle flu alanlarda insan canlısının yapmış olduğu üstünlük hiyerarşisi tökezlemekte. Ana sistemde bütünlük vardır, üst ast yoktur. İnsan zihninin henüz kabullenmekte zorlandığı, ego ve özünü bütünleyememesi nedeniyle çarpık olarak algıladığı bütünlüğü olduğu gibi kabullenmesi için henüz hazır sayılmaz. Bu nedenle sistem negatif tekamül uyarılarını çekiyor.