Arkadaşınız, farkında olarak ya da olmayarak, hayli sık kullanılan bir safsataya başvuruyor. Buna "aksi kanıtlanamazlık" safsatası diyoruz. Aksi kanıtlanamayan şeyi, doğruymuş gibi kabul etme durumu.
Bu safsata günlük hayatta en çok "...olabilir mi?" diye biten sorularla karşımıza gelir. Bizden yirmi milyon ışıkyılı uzaktaki bir gezegende (neden onbeş değil?), yüz metre boyunda (neden yüzelli değil?), karanlık enerjiyle beslenen (neden karanlık madde değil?), on kafalı (yirmi?), beş bacaklı (on?) insanlar var "olabilir mi?" sorusunun cevabı da "Hayır" değildir. "Olabilir mi?" sorusuna "Hayır" diye cevap verebilmek için o soruyu, milyarlarca yıllık evren tarihinin tüm zamanlarında hatta gelecekte bile ve 93 milyar ışıkyılı genişliğindeki bu evrenin tüm bölgelerinde test etmiş olmak gerekir. Ancak o zaman "Hayır, olamaz" diyebiliriz. E bunu da asla yapamayacağımıza göre sorunun cevabı "Olabilir" olur. Yani "Mümkün" olur. Bu da sanki, "Evet, var" anlamına geliyormuş gibi bir sonuç çıkarır. Ama temeldeki hata şudur ki bir şeyin aksini gösteremiyorsak o var demek değildir. Bir şeyin olabilme olasılığı, olduğu anlamına gelmez.
İşte buna "aksi kanıtlanamazlık" safsatası diyoruz. Karşınızdakini, hayır şeklinde cevap veremeyecek bir soru soruyorsunuz. Arkadaşınızın yaptığı bu. Güneşte canlılık var olabilir mi? Buna "olamaz" denemez. İşte siz de, bu hileye akıl, mantık ve bilimsel esaslarla cevap vermeye çalıştığınız için bir yere varamıyorsunuz.
"Olabilir mi?" diye biten bir soru, bilimsel değildir. Cevap beklenen bir soru de değildir. Daha doğrusu, verilecek cevabı sınırlayan, cevap vermeye çalışanı belirli bir şekilde cevap vermek zorunda bırakan, anlamsız bir sorudur.
Umarım açıklayıcı olabilmişimdir. Sağlıcakla...