Sorunuzda gözden kaçan bir nokta var.
Bilim dünyası, kendi başına bir otorite değil. Bilim dünyasında bir otorite yok. Bilim dünyasındaki ülkeler, akademiler, bilimsel araştırma kurumları, farklı disiplinler, bilim dalları hepsi birbirinin kontrolörü.
Bir biliminsanı bir bilimsel hipotez ortaya attığında ya da bir fikri teorileştirdiğinde bu çalışma, diğer biliminsanları tarafından inceleniyor. Bu inceleyenler farklı ülkelerdeki, kültürlerdeki, inanıştaki, politik ya da ekonoimk kabuldeki insanlar oluyor. Hiç kimse ya da grup kendi başına daha yetkin, daha itibarlı, sözü daha geçer değil. Hiç birinin diğeri ile bilim dışında bir ortaklığı yok.
Dünyanın en fakir, gözden kaçmış, uzak, etkisiz ülkesinin en gariban üniversitesindeki biliminsanıyla Avrupa Bilim Akademisi'nin bir üyesi arasında hiç bir fark yok çünkü hepsi aynı modern bilim kabullerinden sorumlular. Gözlem, hipotez, deney, veri, teori vs. gibi bilimsel metod akışını uygulamak, yanlışlanabilirlik esasına dayanmak, çalışmalarını ölçülebilir, tekrarlanabilir bir yapıya sığdırmak zorundalar. Zaten bu nedenle Nobel ödülü alan biliminsanları arasında her kültürden, her inanıştan, ülkeden, kıtadan insanlar var. Kapitalist katolik bir biliminsanının teorisini, komünist protestan başka bir bilim insanı çürütmeye çalışıyor. Bu ikisinin çatışmasını sünni müslüman bir başkası inceliyor. Bu üçünün diyalogunu bir Hindu tartışıyor. Bir Budistte bunların hepsine muhalefet bir veri sunuyor. Bir ateist liberal biri de bunların hepsini alıp başka bir teori için kullanıyor vs. Ortada hiç bir ortaklık yok, çıkar yok, bağlantı yok. Tek ortaklık modern bilimin ön kabulleri. Ve o kabulleri yazan kişiler çoktan öldü. Bertrand Russel, Karl Popper falan.
Ayrıca, elbette bilim dünyasının buluşları günlük hayatta da test edilebilir ki bunun için tek gereken şey gerçek bir bilim merakı ve belki belirli alanlar için makul fiyatlı bilimsel ekipman. Hatta bilim dünyası, amatör bilim meraklılarından ciddi biçimde destek alıyor. Bunun en güzel örneği astronomide karşımıza çıkıyor. Sayısız amatör uzay gözlemcisi gezegen keşfetti mesela. Sayısız akademik derecesi olmayan fizikçi CERN'deki veriler üzerine evlerinde çalıştılar çünkü bu veriler halka açıktı.
Tüm bilimsel veriler, halka açıktır zaten. Sadece belirli kurumlar, büyük bütçeler ayırdıkları çalışmaların verilerini (NASA gibi) belirli süreler (6 ay, 1 yıl gibi) gizli tutup üzerine çalışırlar ve sonra bunları halka açarlar. Avrupa Uzay ajansı ile NASA birbirlerine rakip olmalarına rağmen veri alışverişinde de bulunurlar. CERN, araştırmalarında elde edilen bulguları kullanabilmeniz için sadece CERN'e üye olmanızı ve ekonomik ortak olmanızı ister. Herhangi bir politik, kültürel, dini fark gözetilmez.
Özetle... Bilime duyulan güven, kast ettiğiniz anlamda "iman" değildir. Bilime iman etmiş olmuyoruz. Bilim her zaman ama her zaman, onu eleştirmemizi, bulgularını tartışmamızı, çürütmeye çalışmamızı hatta karşıt görüş oluşturmamızı ister. Biliminsanları, ürettikleri teorilere karşıt üretilen teorileri tepkiyle karşılamazlar. Veriyle, deneyle, teoriyle karşılarlar. Bilininsanları birbirleriyle şakalaşarak bahislere tutuşurlar ve bu zıt görüşleri çarpıştırmak onlar için vazgeçilmez bir ilerleme, gelişme ve güçlenme yoludur. Zaten bu nedenle bilim bu kadar güçlü. Kendisini eleştirmemizden korkmadığı için.
Umarım açıklayıcı olmuştur. Sağlıcakla.