Bildiğimiz en parlak kuasar olan 3C 273'ü alıp Samanyolu'nun göbeğine, yani galaktik merkeze yerleştirdiğimizi düşünün. Bu kuasarın mutlak parlaklık değeri yaklaşık -26,7 gibi inanılmaz bir rakama sahip. Yani 3C 273, 10 parsec (yaklaşık 32,6 ışık yılı) ötede olsaydı, gökyüzünde neredeyse Güneş kadar parlak görünecekti. Tabii "10 parsec nedir ki, ben 8.000 parsec yani 26.000 ışık yılı öteye giderim!" diyorsanız, işte galaktik merkez o mesafede. Peki böylesi uçuk bir ışık kaynağını galaktik merkeze koyduğumuzda gökyüzünde nasıl bir parlaklık gösterirdi?
Bu merakı gidermek için kullanılan uzaklık modülü formülü hayat kurtarıyor:
Burada kuasarın bize göre görünen kadirini (yani parlaklığını), mutlak kadirini ve parsec cinsinden mesafesini temsil ediyor. 3C 273 için . Galaktik merkezin yaklaşık 8.000 parsec uzakta olduğunu da yerine koyarsak:
, dolayısıyla . Bu değeri -26,7'ye ekler, ardından -5'i çıkarırsak, yaklaşık gibi bir değer buluyoruz. Yani gökte kocaman bir disk olarak gördüğümüz dolunayın parlaklık kadri olan -12,74'e çok yakın!
Böyle bir manzarayla karşılaşsaydık, dolunay ve Güneş karışımı bir gökyüzü seyredeceğimizi hayal edin; belki de gece ile gündüz arasındaki ayrım, bir süpermarketin loş aydınlatması ve stadyum projektörleri arasındaki fark kadar göz kırpar hale gelirdi. Ancak bu olağanüstü parıltı, sadece görsel bir şölen sunmakla kalmaz, aynı zamanda çevreye yaydığı kozmik radyasyonla da tam anlamıyla "kavrulma" tehlikesi yaratırdı. Elbette 3C 273'ün ötesinde, TON 618 gibi daha da parlak kuasar adayları bulunuyor; onları galaktik merkeze getirmeye kalkmak, ömrümüzün son ışık gösterisine bilet almak gibi olurdu.
Eminim ki Kant, "Yıldızlı gök üzerimde" ifadesini bir kez daha gözden geçirirdi. 😂